Sokrates’in İzini Sürmek

Hayatın anlamı ve amacı nedir?

Doğa filozofları denizde yolunu bulmak için yıldızlara bakarken, doğada bir hakikat var ve biz bunu açığa çıkarmalıyız diye felsefe yapmayı olanaklı hale getirdiler. Bu kesret, bu çokluk aleminin arkasında bunu belirleyen bir birlik bir vahdet olmalı diye düşünürlerken, Sofistler ortaya çıktı ve böyle bir hakikat yok, boşuna aramayın her şey görünüşten ibaret diyerek felsefe yapmayı olanaksız hale getirdiler.

Sokrates tam da bu dönemde ortaya çıkarak  felsefe yapmayı tekrar olanaklı hale getirmek için felsefenin konusunu değiştirdi. Bırakın doğayı siz önce ”insan nedir?” sorusuna cevap verin, insanın ne olduğunu anlarsak doğayı da zaten anlarız noktasında, yalın ayak Atina sokaklarını arşınlamaya başladı. Karakteri, eleştirel zeka ve derin bir din duygusu, ölçülü akılcılık ve mistik inancın derin bir terkibini veriyordu.
Bir yılanın bedeni ısırdığı gibi ruha hitap eden sözler söylüyordu. Annem ebe bedenleri doğurur, bense ruhları doğuruyorum diye ”ironi” yapmayı da ihmal etmiyordu. İnsanları sağlıklı bir içsel huzursuzlukla baş başa bırakarak, düşüncesizlikten uyandırmaya, hayatın anlamı ve kendileri için en iyi olan üzerinde düşünmeye sevk ederek, ”nasıl iyi ve dürüst olunur?” sorusuna cevap arıyordu.
İyi nedir?
Bu soruyu sorarken bilgiçlik taslamıyordu. Bir filozofta bulunması gereken erdemi sergileyerek, ”bildiği tek şeyin hiçbir şey bilmediğini” peşinen söylüyordu.
Nasıl doğru yaşamalı insan?
İyinin ve kötünün mahiyetine dair bir kavrayış olmaksızın bu soru cevaplanamaz diye şerh düşmeyi ihmal etmiyor. Hiç kimse kendini mutsuz yapmak yahut kendisine zarar vermek istemeyeceğinden, kimse bile isteye kötü değildir. ”iyiyi bilen iyilik yapacaktır.”  Sadece teorik bilgi değil, hayata veyahut da en değerli olan şeye dair en derin en sarsılmaz bir görüş. Dolayısıyla kötülüğü ”kendi kendini aldatma” olarak adlandırır.
İnsanlara ne sunmalıydı?
Bütün yapabileceği insanların kendilerinden duyduğu hoşnutsuzluğu tahrik ederek, onları şaşkınlık içinde bırakmaktı. Arzunun kölesi olmaktansa, deliliğin kurbanı olmayı göze alacak kadar cehalete cephe alan  biri. Erdem mutluluk için yeterlidir diyerek aklı iyiyi hissi iyinin üzerine yerleştiriyor. Ahlak kurallarının ardında etik değeri, pozitif hukukun ardında adaleti, tanrıların ardında tanrısallığı arıyordu büyük üstat. Akıl yargısından yoksun bir hayatın insanoğluna yakışmayacağını söylerken aslında ”kendini tanı” çünkü zihin kendini tanımaya başlamadan hakikat anlaşılmaz diyordu.
Amacı ve hedefi insanlığın ahlaken geliştirilmesiydi. Çarşı, pazar, arena demeden her gördüğü insan ve toplulukla diyaloğa geçerek, bitmez tükenmez bir enerjiyle anlatıyordu. Karısının saldırılarına dahi kulaklarını tıkamış, insanın hakikat arayışının hamallığını yaparak, erdemli olmaya çalışan birine düzen fazla izin vermezdi ve nihayette vermedi.
Devletin tanrılarını inkar ettiği ve gençlerin ahlakını bozduğu gerekçesiyle dava açıldı. Ünlü savunmasını yaparken şöyle hitap etmişti Atinalılara; ”Bilge olan yalnız tanrıdır, ben her zaman sizin ruhlarınızın yükselmesi, zenginleşmesi ve daha iyi terbiye edilmesi için uğraştım ve sizi hiçbir zaman aldatmadım” dedikten sonra mahkeme heyetine döner ve şöyle şöyler; ” Size değil tanrıya itaat edeceğim.” Çünkü akıllı adam köle ve mahkum bile olsa doğuştan efendiydi. Af dilemedi mahkeme heyetinden ve baldıran zehrini içerek felsefi sükunete kavuştu. Ruhun şad olsun Lokman Hekim!
Efendimizin “Allah’ım bana eşyanın hakikatini göster” duasıyla nasıl da örtüşüyor.
Kaynak ;
Grek Felsefe Tarihi, Eduard Zeller (168-175 bölüm)
Sokrates’in Savunması, Dünya Klasikleri
Hikmet Okulu | Yunan Felsefesine Giriş 2.Ders | Abuzer Dişkaya
https://www.youtube.com/watch?v=rddr4o3Ylfw

Son Yazılar