Kur’an’ı doğru anlamanın önündeki engeller

Kur’an’ın niçin gönderildiği sorulduğunda Yüce Allah; “Kulu (Muhammed’e) sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için hakikatin apaçık belgeleri olan ayetleri indiren O’dur; çünkü Allah size karşı elbet çok şefkatli, çok merhametlidir.”(Hadîd 9) cevabını verir. Kur’an, insanoğlunun bu dünyada nasıl inanması, yaşaması, kendisine, insanlığa, Rabbine, tabiata ve evrene karşı hangi sorumlulukları yüklenmesi gerektiğini vazeden bir rehberdir.

Ancak modern dönemlerin getirdiği teolojik, psikolojik, ekonomik ve sosyal problemler, Müslümanın Kur’an’ı tanıması ve onu hayata tatbik emesi noktasında onu bir çok açmazla karşı karşıya bırakmaktadır.

Bugün Kur’an’ı anlamak, onun üzerinden Rabbin vahyinin hikmetlerini görmek ciddi şekilde zorlaşmıştır. Bunun sebeplerini maddeler halinde sıralamaya çalışacağımız bu yazıda; insanın anlayış, kavrayış, inanış, düşünüş farklılıklarıyla beraber; içinde bulunduğu tarihsel, kültürel, geleneksel yapının yanı sıra; kişinin kendisini tanımladığı mezhep, cemaat, tarikat vb. mensubiyetler; etnik, kültürel, coğrafi farklılıklar; Kur’an’ı ve sünneti anlamada ortaya konulan farklı metodolojiler; ayrıca siyasi duruş ve olayları bu görüş üzerinden  değerlendirme kaygısı ve bütün bunların üzerinde en derin problem olarak  modern aklın emrettiği sistematik üzerinden vahyi aklileştirme gayreti gibi Kur’an’la aramıza perde olan durumlara kısaca değineceğiz.

Kur’an’ı anlamak diye bir sorunumuz var mı diye sormak gerekir. Zira Kur’an kendisini ‘’mübin’’ (Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir. Hicr 1,)  yani apaçık ve ayetleri açıklanmış (Elif Lâm Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi (bulunan ve her şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz, sağlam ve açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”Hûd 1-2) bir kitap olarak tarif eder. Bu ve benzeri ayetler, akıl sahiplerinin onu kolayca kavrayacağından bahseder. Öyleyse burada temel problem Kur’an’ın anlaşılamaması değil, ona muhatap olan insanın Kur’an’ı anlama çabasının yetersizliğidir. Çabaların sonuca ulaşması için;

Evvela Kur’an metninin anlaşılabilmesi için biz Müslümanların o nüzul sürecine dahil olması, tabiri caizse 23 yıllık vahyi tecrübesini Hz. Peygamber hayatını ‘’okuyarak, anlayarak ve yaşama geçirerek’’ içselleştirmesi gerekecektir.

Saniyen, vahy sürecinde Hz. Peygamberin iç dünyası, zihniyet, şahsiyet ve toplumsal şartları hesaba katılmadan, sadece Kur’an’ın lafzi tatbikatını anlama gayretinin yol açtığı Kur’an’a bütüncül değil parçacıl yaklaşma probleminin bir kenara bırakılması gerekmektedir.

Kur’an belli bir toplumsal ve tarihsel ortam ve zihinsel çevrede, belli bir dilin gramer ve anlayış yapısıyla ortaya konan ilahi bir metindir. O metnin ilk muhataplarının sahip olduğu anlayışı, kavrayışı ile onlardan sonra gelenler arasında metni anlama ve anlamlandırma farkı ortaya çıkmıştır; bu da vahyi nasıl anlayacağımıza ve anlamlandıracağımıza dair bir yol  bulmamızı zorlaştırmaktadır. Buradan hareketle Kur’an’ı anlayamama sorununun sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:

Kur’an metninin oluşmasında sahne olan  tarihsel, zihni çerçevenin bugün tam olarak anlaşılamamasından kaynaklanan problemler,

Zamanın geçmesiyle beraber kelimeler, terimler, kavramlar, deyimler ve düşünme şekillerinde ortaya çıkan değişmelerin sebep olduğu ilahi metnin ilk muhatabları ile sonrakiler arasında meydana gelen anlam ve anlama kopuklukları,

Kur’an’ı ve sahih sünneti anlamada en temel engel olarak; tarih boyunca oluşan siyasi, hukuki, kelamî, toplumsal yapı, yüzlerce yıllık gelenek, önyargı ve yerleşik tutumlar,

Din temelli gruplaşmalar üzerinden hizipleşme ve dinin mezhep eksenli metodolojisi üzerinden Kur’an’ı ve sünneti anlamlandırma ve tanımlama çabaları,

Kur’an’a parçacıl ve sistemsiz yaklaşma sorunu,

Ahlaki dünya görüşünün  temeli olan metafizik dünya tasavvurunun kaybolması, maddeci bir bakış açısıyla dinin ahlakiliğinin yok edilmesi çabaları,

Fıkıh geleneğinin kutsallaştırılması ve Kur’an’ın bu müktesebata hapsedilerek anlaşılmaya çalışılması,

Mezhep imamlarının içtihatlarının değiştirilemez, sorgulanamaz ve eleştirilemez bir zırha büründürülerek kutsanması sonucu, Kur’an’ı belli bir dönemin şartlarıyla sınırlandırılması,

İçtihat kapısının kapandığı, artık sadece şerh ve haşiyeler yapılarak dinin anlaşılması gerektiği düşüncesi,

Kur’an’ın hedefinin sadece bireysel bir gelişme olmadığı, onun yanında somut ve toplumsal alanda ahlaken ıslahını hedef aldığı halde onun külli yasalarının toplumsal hayatın tümünde uygulanamaması,

Kur’an ne harfleri sayılacak bir şifre kitabı, ne bir ansiklopedi, ne bir bilim kitabı, ne de bir hukuk kitabıdır. Onun temel amacının ıskalanması sonucu parçacıl yaklaşımın getirdiği anlama problemleri…

Yukarda sıralanan tesbitlerden yola çıkarak; Kur’an’ı doğru anlamaya engel olan maniler ortadan kaldırılmalıdır.  Hadis senedinde ki raviler için cerh ve ta’dil yapıldığı gibi, hadis metinlerinin de Kur’an’a arz edilmesi gerekmektedir. Hadislerin sebeb-i vürudu belirlenmeli, hadisin kime, ne zaman, ne amaçla söylendiği net bir şekilde ortaya konmalı, ayrıca Hz. Peygamberin sünnetinin kategorilere ayrılması ile, hadis metninin dine taalluk eden bir konu mu, yoksa beşeri, şahsi, yerel davranışların sonucu olup olmadığı netleştirilmelidir.

Hz. Peygamberin sünneti olarak kabul ettiğimiz müktesebatın, Hz. Peygamberin  Kur’an’ı anlama ve hayata geçirme metodolijisi olduğunu kavrayarak, günümüzde sünneti hayatımıza taşımanın nasıl olması gerektiği araştırılmalıdır. Ezberci ve taklitçi bir sünnet anlayışı yerine, sünnetin hikmetinin ve metdolijisinin ortaya çıkarılması gerekmektedir.

Bunların yapılabilmesi için İmam Maturidi’nin yöntemi olan Nüzul ortamının bilinmesi, tecrübi ortam/ yorumcunun yaşadığı ortamın bilinmesi ve ‘’nüzul ve rasyonel ortamdan bağımsız olarak rasyonel ortam veya külli kaidelerin tespit edilmesi’’ üç ayaklı düşünme metodu bize fikir verecektir kanaatindeyim.

Kur’an’ı anlamanın önündeki en büyük engel, belki de bir çok insanın Kur’an’ı anlamak diye bir gayretinin olmaması, onunla iştigal etmemesi, Kur’an’ı hayatına okumaktan ziyade, onu hayata okutması şeklindeki tekdüze bakış açısıdır.

Hayatın Kur’an’la inşa edilmesi duasıyla…

Bu ve benzeri bir çok yazının ete kemiğe bürünmesinde emeği olan, ufuk açıcı fikirleriyle bana destek olan, ilminden ve kaleminden istifade ettiğim eşim Şehrezat ZENGİN KARAYILAN’a teşekkürü bir borç bilirim.

Son Yazılar

Doğmak ve varlık hamuruna maya tutmak, Yokluk denizinde inci mercan olmak, Kah yel gibi şaha kalkmak, Kah toprak gibi ölü kalmak, Her an yeniden doğmak; ölüme, Ölümüne yaşamak; yaşamak için ölmek, Diri olarak doğanlara ne mutlu, Doğduğu halde ölenlere ne acı. 1975 yılında Adıyaman’da doğdu. 2002 yılında Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 2014 yılında Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam ABD’nda yüksek lisansını tamamladı. 2003 yılından beri MEB bünyesinde DKAB öğretmeni. Beyan Yayınlarından, “Tevhid Düşüncesi Ekseninde Kişisel Gelişim Kitapları” adlı kitabı mevcuddur.