20. yüzyılda dil ile birlikte çokça tartışılan ve yeniden düşünülmesi gerektiği söylenilen başlıklardan biri tarih kavramıdır. Tarihin ne olduğu, felsefesinin mümkünatı, tarihe yaklaşımın neliği gibi konular üzerinde tartışılmıştır. Bunlara 19. yüzyıldan tevarüs edilen tarihin bir yasasının olup olmadığı ve eğer varsa bilinip bilinemeyeceği, tarihte erek ve tarihin çizgisel mi yoksa döngüsel mi olduğu soruları da eklenebilir. Fakat bu yazı Türkiye’de kutsal metinlere yönelik anlama sorununa farklı yaklaşımlar geliştirmeye çalışan din adamlarının bu yöntemden ne anladığı ve bu yöntemin Kuran’a uygulanmasında ne gibi sonuçların çıkacağı üzerine spekülatif yorumlardan öteye geçemeyecek düşünceler barındırmayı amaç edinmesinin yanında daha sonra yazacağım eleştiri yazılarımı önceleyen bir tanıtım yazısı olması hasebiyle bu konulara teğet geçmek dışında bir şey yapmayı vadetmemektedir.
Tarihselciliğin ülkemizde entellektüeller arasında bile yanlış anlaşıldığını da göz önünde bulundurursak (Karl Popper’ın “Tarihsiciliğin Sefaleti” isimli kitabı “Tarihselciğin Sefaleti” olarak çevrilmiştir.En azından bendeki baskısı öyle) tarihselcilik ile tarihsicilik arasındaki farka işaret etmemiz gerekecektir. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken bu iki kavramında farklı filozoflar tarafından farklı yorumlanabileceği hususunu göz önünde bulundurmaktır. Nitekim tarihselciliğe Novalis tarafından olumlu anlam yüklenirken Feurbach tarihselciliğin geçmişte yaşanan olayları tamamen anlama iddiasında olan bir yöntem olduğu gerekçesi ile eleştirir. Tarihsicilik mutlak ve zorunlu bir tarih anlayışı ile tarihin yasaları olduğu ve bu yasalar keşfedildiği takdirde tarihin öngörülebilir bir düzlemde çizgisel ilerlediğini söylediğini düşündüğü filozofları eleştirmek adına pejoratif anlamı ile Nitsche tarafından kullanılır. (Marx tarihte bir takım yasalar olduğunu varsayarak -ki bu sınıf savaşımları teorisidir- (işçi burjuva serf senyör, köle efendi farklı tarihsel bağlamlarda farklı formlar) buradan bir tarih felsefesi geliştirir ve sonuç olarak tarihin takip etmek zorunda olduğu bir çizgisellik ortaya koyar. Buna göre feodalizmi sonrası burjuva ideolojisinin oluşturduğu kapitalist dünyanın barındırdığı iç çelişkiler dolayısıyla tarihin zorunlu olarak kapitalizm sonrası sosyalizm ve komünizmi önceleyen bir proleterya diktatörlüğüne geçiş yapılacağını varsayar.
Burada vurgulamamız gereken bir diğer önemli husus tarihselciliğin karşıtının evrenselcilik olmadığıdır. Evrenselci anlayışa göre (kısmen tarihselciliğin antitezini barındırsada bünyesinde) Kuran tüm zamanlar ve mekanlarda yaşayan insanlara hitap eden ırk, dil, din, cinsiyet ayrımı yapmayan ve aynı zamanda bütün ayetleriyle tarih üstü ve tarih dışı bir kitaptır. Dolayısıyla tarihselcilik Kuran’ın bütünüyle tarih dışı – üstü, zamandan ve mekandan bağımsız olduğunu düşünen anlayışla polemik halinde okunursa daha iyi anlaşılabilir.
Çoğunluk tarafından kabul edilen ve sonrakilerin düşünceleri üzerinde kırılamayan bir baskı oluşturarak kendini hissettiren görüş Kuran’ın yaratılmadığı ve öz olarak zaten mevcut bulunduğu dolayısıyla tarih dışı ya da üstü olduğu görüşüdür. Doğru olsa bile buradan zorunlu olarak çıkartılamayacak ve Kuran’a tarihsellik atfetmeyi engellemeyen bu görüş sanki zorunlu imiş gibi bu şekilde algılanmıştır. Kuran’ın yaratılmayıp ezelden beri var olduğu görüşü Tanrının evrende olacakları evvelden bilmesi, yeri ve zamanı geldiğinde de olacakları takdir etmesi (kaza ve kader) inancıyla beraber düşünüldüğünde hiçbir problem ortaya çıkartmamaktadır.
Tarihselci anlayışa göre sözdeki anlamı belirlemenin öncelikli koşullarından biri onu tarihsel bağlamına oturtmak ve harici karineler yardımı ile onda nesnelliği sağlama üzerine kuruludur.Diğer bir ifade ile tarihselcilik, Kuran’ı indirildiği tarihin kendine özgü şartlarını yani toplum yapısını, kültürünü, geleneğini, insanlarının beğenilerini, korkularını göz önüne alarak o tarih içinde okumaktır. Elbette bu Kuran’ı tarihe gömmek değildir. Tarihselcilerin yapmaya çalıştığı şey değer ve olgu ayetleri ayrımı yardımı ile Kuran’da gerçekten tarih üstü olan ve tüm insanlara hitap eden değer yüklü kısımların ayrıştırılmasıdır. Kuran’ın Arapça indirilmiş olmasının sadece dilsel zeminde değil bütün bir kültür olarak anlaşılması gerektiğini ve olgu ayetlerinin Tanrı’nın ashabın karşılaştığı bazı problemlere yönelik aktif müdahaleler olduğunu düşünürler. Karşılaşılan bir probleme yönelik üretilen çözümlere verilen nihai kararda Kuran ayetlerinin Hz.Ömer’in görüşleri ile muvafakat ettiği bile olmuştur. Yani üretilen en makul çözümün Hz. Ömer tarafından dile getirildiği Kuran tarafından tasdik edilmiştir. Bütün bunları söylemekteki amacım Kuran’ın Allah ile kulları arasındaki iletişimin hiç kopmadığı bir etkileşim düzleminde nazil olduğunun anlaşılmasıdır. Öyleki Kuran’ın peyderpey indirilmesinin bir hikmeti de burada aranmalıdır onlara göre. Kuran’da 23 senelik peygamberlik süresi boyunca peygamberin ve ashabın karşılaştığı tarihsel problemlere çözüm üreten dolayısıyla o andan başka zamanlar için de evrensel değerler barındırması zorunlu olmayan ayetlerin varolduğunu söylerler. Bir ayetin hem o problemi çözmesi hem de gelecek bütün zamanlara hitap etmesi de pekala mümkündür. Tarihselciliğin daha iyi anlaşılması hasebiyle Mustafa Öztürk’ün “Kuran’ı Kendi Tarihinde Okumak” isimli kitabından alıntı yaparak bitirelim. Şöyle diyor kitabında Mustafa Öztürk:
“Kuran’ı tarihselci bir perspektiften okumak, onu ölü bir belge olarak tarihe gömmek değil, vahyedildiği tarihin kendine özgülüğü içinde okumak demektir.Bu anlam düzeyinde tarihselciliğin karşıtı evrenselcilik değil, tarih üstücülük daha doğru bir niteleme ile tarih dışıcılıktır. Bu da tam olarak tarihsel olay ve olguların gerçekte meydana geldikleri tarihsel dönem ve o döneme özgü koşulların dışında, değişik zaman dilimlerinde gerçekleşmiş olay ve olgular ile birlikte düşünülmesini, bir başka deyişle, farklı dönemlerde meydana gelmiş olayların aynı zaman diliminde vuku bulmuş gibi ele alınıp değerlendirilmesini ifade eden anakronizme denk düşer.”