Her insanın bazı korkuları vardır doğal olarak. Kötü bir olaya, bir yaşanmışlığa bağlı olarak da ortaya çıkar bu korkular, bazen de hiç sebep yokken korkar insan.
Benim en büyük korkum hırsız! Eve ben varken hırsız girmesinden ölesiye korkuyorum. Daha önce böyle bir şey yaşamamama rağmen, gece yatarken bütün önlemlerimi alıyorum.
Kapılar sonuna kadar kilitlenir, camların önüne içinde kaşıklar olan çay bardakları dizilir, yattığım odanın kapısı kilitlenip kapının önüne sandalye konur, telefonumda son aranan numaralara 155 Polis İmdat eklenir, mumlar, şarjlı el feneri, düdük hemen elimin altında durur…
Normal insanların kâbusu karabasandır, kazadır, beladır ama benimkiler ise eve giren hırsıza bana bir şey yapmaması için yalvardığımdır. Korkuyorum işte elimde değil!
Alarm taktırmayı çok düşündüm ama bu sefer de alarmın sesinden ödüm kopar diye vazgeçtim. Önceki yaşamımda hırsız tarafından öldürüldüm mü nedir bilemem ama normalde mangalda kül bırakmayan cesaretim, konu hırsız olunca fıss diye sönüveriyor işte.
Keyfhane…
Yıllar önce oturduğum ev çatı katıydı. On yıla yakın o evde mutlu, huzurlu, güvenli oturmuştum. Çok da severdim evceğizimi. Evime ev demezdim, “güzelim” derdim ben. Her odanın da ayrı ismi vardı kendimce uydurduğum.
Muhteşem terasım vardı mesela, adını da “keyfhane” koymuştum. Diğer binaların üstünde kalan, başka pencerelerden balkonlardan bakıldığında görülmeyen şahane bir yerdi benim terasım. Dostlarımla yapılan mangal muhabbetlerini, halı yıkarken ayağımın kayıp düşmemi, kışlık salça domates sosu hazırlarken gülüşmelerimizi, sıcaktan bunaldığımda yorganı yere serip serin serin uyumalarımı, denize havuza gitmeye fırsat bulamadığımda güneşlenmemi, iş sonrası tuzlu fıstık yanında biralamacalarımı, sazlı sözlü canlı fasıl heyeti eşliğinde doğum günü kutlamalarımda eğlendiğimiz çok keyifli bir terastı…
Bir yaz günü sıcaktan çok bunalmış halde öğle arasında eve geldim. Duş alıp çıkacaktım. Kapıdan girer girmez üstümde başımda ne varsa soyuna soyuna banyoya koştum. Duşumu aldım, havluya sarıldım, banyonun kapısını açmamla çığlık atmam bir oldu!
Terasta bir adam var!…
Terasta bir adam var! Banyoyla teras karşı karşıyalar ve adamın karşısında ben havluyla duruyorum! Önce rüyada sandım kendimi. İstemsizce manasız seslerle böğürmeye başladım. Baktım ki rüyada falan değilim, adam da beni görünce panikledi “sakin ol” falan diyor, daha da çok korkmaya başladım. Nefesim kesildi, kalbim boğazımda atmaya başladı. “Allahım nolur rüya olsun bu” diye kendimi çimdiklemeye çalışırken, bacaklarımdan bir sıcaklık aktığını hissettim. Korkudan işemişim iyi mi!
Hemen banyoya girdim ve kapıyı kilitledim. Üstüm başım kıyafetlerim koridorda! Kalakaldım öyle havluyla. İlk şoku atlatınca havluyu daha sıkı sardım, elime de vileda sopasını aldım, bir elimde de tuz ruhu (adam bana saldırırsa yüzüne dökeceğim hesapta) açtım kapıyı! Gerizekalı mıyım neyim hırsıza karşı tuz ruhu!
Avazım çıktığı kadar bağırıyorum adama. O sırada adamcağız bir şeyler söylemeye, derdini anlatmaya çalışıyor ama ben duymuyorum ki kendi çığlığımdan. Bir ara adam elindeki fırçalı sopayı gösterdi, daha beter bağrınmaya başladım ben. Baktı gördü ki adam ben sakinleşmeyeceğim, geri geri adım atmaya başladı. “Korkma bacım benden sana zarar gelmez, ben boyacıyım. Binanın dış cephesini boyuyoruz” dedi. Gözüne far tutulmuş tavşan gibi kalakaldım oracıkta.
Hemen kendimi topladım ve apartman görevlisini aradım. Beni yıllardır tanıyan apartman görevlisi sağ olsun (kendince bana iyilik yapacak aklınca), apartmanın dış cephesi boyanırken gündüzleri ben evde yokken bitirelim boya işini diye, asansör dairesinden benim terasa indirmiş boyacıları. Benim eve gelip de koridorda soyunup banyoya gireceğimi kimse düşünmemiş haliyle! Nasıl çemkirdiysem adama bir daha bizim apartmanın boya işine gelemedi.
O gün bana iyi ders oldu aslında. Kendi evim diye rahat rahat soyunmamayı öğrendim. Ha bir de korkudan altına işemek nasıl oluyormuş onu anladım!