İki kavramı birbirine bağlayan dilsel bir araç olarak karşılaştırma yapmak üzere kullanılan sembolik bir yapı olarak kabul edilen metafor, farklı olan iki kavramın benzerliklerinden yola çıkarak birini, diğerini tanımlamak için kullanılmakta olan bir düşünme ve anlatım biçimidir.
Mesela, Mevlana’nın kullandığı öküz metaforu buna bir örnektir. Burada insanın mânevî yükselişine engel olan, onu yoldan alıkoyan, saptıran, hakîkati perdeleyen nefsani ve bedensel duyguları ifâde etmek üzere, öküz ile istiare yani ödünçleme yapılarak anlatılmaktadır.
Sözlükte kabiliyetsiz ve görgüsüz hatta beceriksiz olarak geçen ve galatı meşhurda, çokça kullanılan bu kelime, tasavvufta yeme içme ve cima gibi insanın nefsani sıfatlarında hayvansal özellikleri ele almaktadır.
İsmiyle müsâmma Bakara Suresinde (67-73), öküzün kesilmesi ve bir parçasını vurmak suretiyle ölünün dirilmesi anlatılırken, bunu nefsin öldürülmesi ve ruhun dirilmesi olarak anlayan Mevlana; nefs terbiyesi yoluyla onun her türlü kötülük, kabalık ve çirkinliklerinin giderilmesinin, temizlenip arındırılmasının, yolun şartlarından olduğunu metaforik bir dille belirtmektedir.
Her gittiği yerde sadece yiyecek gören ve tüm güzellikleri yemek ve içmekten ibaret sayan, insani değerlerini hiçe sayarak nefsin kölesi olan, rızık endişesi ile yola çıkan ve yemek için yaşamayı kendine hayat felsefesi yapan, bir hayvan belki de daha aşağı bir mahlukat.
Mevlânâ, böyle kimseyi, Bağdat’a dalan öküz metaforuyla tasvir eder: “Öküz, Bağdat’a geliverir… Bir ucundan öbür ucuna kadar şehri dolaşır… Bütün o yaşayıştan, o güzelliklerden, o lezzetlerden, ancak ve ancak sokaklardaki karpuz kabuğunu görür! Öküzün yâhut eşeğin seyrine lâyık olan şey, sokaklara atılan samanlarla yollarda biten otlardır!” (Mesnevi IV/192).
Nefsani özellikleri öldürmek ise, ruhu diriltmek ve aklı farklı kullanmak, arınmak ve hayvan duygusundan kurtulup, insanlık mertebesine yükselerek, basit dünyevî nimet ve lezzetlerden ziyade, ruhun gıdası olan manevi hazlara lezzetlere vakıf olmak demektir.
Bu metafor ile nefsin ele alınmasında bize düşen pay, peygamberimizin buyurduğu üzere “…ramazanda şeytanlar zincire vurulur” hadisi ile kula musallat olacak bir şeytanın olmamasını fırsat bilerek nefislerin zincire vurulabilmesi için de orucun nasip olması ile nefsani isteklerinden geri durarak ya da mesnevi tabirle “içimizdeki öküze çüş” diyerek nefsimizi öldürebilmek ve bu ölümle dirilen ruhun farkında olabilmektir.
Çünkü: mevlana’nın dediği gibi “O (Allah), bir gizli yerde (ruhta) duyulur; ama bu evin duyguları (bedensel duyular) ile duyulmaz. Allah’ın anlaşılacağı, duyulacağı duygu, bu dünyanın duygusu değildir; o duygu, başka bir duygudur.
Hayvan duygusu, o suretleri (ilâhî tecellileri) görseydi, öküzle eşek de vaktin Bâyezîd’i olurdu.” (VI/175).
Resim:https://www.youtube.com/channel/UCTFoXRSCB7xWPYi-O38IfQw