Tek Kalemde Şu Kadar Nefes

Günümüzde hep içinde olduğumuz bu telaşlı dünyada, beyinlerimize işlenen ‘daha, daha, daha’ emrinin etkisiyle diğer her şey gibi zamanı da kontrol etme arzusu içindeyiz.

Nasıl zamanımızı daha iyi değerlendirsek de daha fazla çalışabilsek, daha fazla kazanabilsek derdindeyiz. Eğer bu boş zamanlarımızda iş dışında bir şeyle uğraşacaksak bile nafile aslında. O uğraş da bizi işimizde başarılı kılsın, böylece biz de kazanma-harcama kervanına daha çok katılabilelim çabasındayız. Bazısı farkında, bazısı pek değil ama sonuçta hepimiz aynı trendeyiz. Hayattaysak harcamak zorundayız sanki.

Zamanı da para sayar gibi saymıyor muyuz sık sık? Günler, aylar, yıllar şeklinde saymak zamanı, aslında ne bunaltıcıdır. Çünkü bu dilimler aslında birer tekrardan ibarettir. Bir gün biter, bir diğeri başlar. Bir ay biter, diğeri başlar. Ama o da bitecektir ve bir diğeri başlayacaktır. Stephen King’in “Yalnızca Fransızca Tarif Edebileceğiniz O His” adlı bir kısa hikâyesi vardır. Kitaptaki başkarakter bir zaman dilimini tekrar tekrar yaşar ve okur için bile o kadar korkunçtur ki aynı olayı tekrar tekrar yaşamak. İşte bana her gün monoton bir şekilde aynı şeyleri yapan ve boyundan kilosuna, parasından zamanına, kaç çocuğu olduğundan takipçi sayısına kadar hesap kitap yapmaya kaptırmış insanlar aynı böyledir. Küçük Prens’in bahsettiği yetişkinlerdir onlar.  Aslında zamanı günlere, saatlere, saniyelere bölmek de bir hesap kitap işi gibidir, maddidir, derinliği yoktur.

Oysaki zaman bize verilen parasal bir değer değildir. Bir insanın vücudu gibidir, ya da kalbinde hissettikleri gibi. İki gözünüze değer biçemezsiniz. Teraziyle tartamazsınız, üstüne fiyat etiketi yapıştıramazsınız. Dünyanın tüm hazinelerine sahip olsanız da satın alamazsınız.

İskender Pala’nın efsanevi kitabı ‘Efsane’de şöyle der Hızır Reis, Alcala’ya:

“Hayat Sidi, hayat!.. Allah insana ömrü biçerken yıl, ay, gün hesabıyla biçmiyor; hayır. Kader defterlerimizde ömrümüz şu kadar yıl, şu kadar ay, şu kadar gün diye yazılmıyor. Tek kalemde şu kadar nefes diye yazılıyor. Diyelim yüz milyar yüz bir nefes… Yüz milyar yüz birinci nefesi aldığında, zaman denilen kutsal emanet senin üzerinden çekiliyor, bedenin bir kalıp olurken sen zaman ötesi bir başka yere taşınmış oluyorsun.”

Keşke biz de nefesle saysak zamanımızı, ne kadar farklı olurdu hayat? Mesela metroya binip sıkış tıkış havasız ortamda nefes alamamaktansa vapura binmeyi mi tercih ederdik? Çünkü eve yarım saat erken gitmek olmazdı bizim için zaman kazanmak, her nefesimizi hakkıyla alabilmek olurdu. Tuz kokusunu duymak, güneşin batışını görebilmek olurdu. Beş duyumuzla dünyayı algılar ve gönlümüzle hissederken aklımızla irdelerdik. Teslim olurken hayret edebilirdik. İyi geçirilmiş bir ömür böyle olurdu.

Bu konu üzerine düşündükçe ‘nefes’ kelimesi üzerine daha çok odaklandım. Her kavramı anlamak için o kavramı ifade eden kelimenin kökenine inmek gerekir diye düşünüyorum. Mümkünse başka dillerde de o kelimenin kullanımına ve anlam derinliğine bakılmalıdır.

Nefes kelimesi, Arapça kökenli imiş ve birebir soluk anlamına geliyor. Soluk alıp vermek ve nefes alıp vermeyi neredeyse aynı anlamda kullanırız zaten. Bir diğer anlamı da nefes sözcüğünün, canlılık ve hayatmış. Aynı Kanık’ın dediği gibi:

“Bir insan daha var çok şükür evde

Nefes var

Ayak sesi var

Çok şükür,  çok şükür”

Buradan hem maddi varlığımıza hem de manevi dünyamıza anlam katan bir unsur olduğunu anlıyoruz nefesin. Çünkü aslında olmadığını tahayyül edemeyeceğimiz bir kavramın yaratıcısının onun için biçtiği sayı birimi nefes. Sanki hayatın hem kaynağı, hem de anlamı. Başlayınca her şeyi başlatan ve bitince ne yapsanız da her şeyi bitiren sizin için. Ne artar ne azalır.

Bir öneriyle kapatacağım yazımı. Bir günlüğüne bile olsa dakikalara göre değil de nefeslere göre değerlendirelim zamanımızı. Derin derin nefesler alalım, hem de bir elin parmağından çok sağlık yararı var bunu yapmanın. Toksinlerden kurtulmamıza yardım etmesinden tutun, organlarımıza bile masaj yapıyor doğru alınan bir nefes. Baştan sona yeniliyor vücudu ve aklı. Çağımızın birinci düşmanı strese de birebir.

Bir günlüğüne de olsa sinirlendiğinizde, üzüldüğünüzde, mutlu olduğunuzda, yatağa yattığınızda şöyle birkaç kere derin derin nefes alın burnunuzdan ve uzun uzun nefes verin ağzınızdan. Zamanı bir de böyle değerlendirin. Ve gözlemleyin, zamanı iyi değerlendirmek, zaman kaybetmek, yaşlanmak, geç kalmak, pişman olmak, sabır vs. konularda farklı düşünmeye başlayacağınıza eminim.

Çok umursadığımız ama pek gereksiz pek çok şeyin ne kadar anlamsızlaştığına şaşıracağınıza da eminim.

 

Kapak Fotoğrafı

Nefes – TDK

Nefes Almanın Yararları

İskender Pala – Efsane (s. 57)

Son Yazılar