Birkaç gün önce TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) Dünya Nüfus Günü kapsamında yaptığı bir araştırmanın sonuçlarını yayınladı ve genç kızların (13-19 yaş arası) en çok tercih ettiği spor dalının voleybol olduğunu açıkladı. Araştırmanın sonuçlarına göre lisanslı bayan voleybolcu sayısının katlanarak arttığı görülüyor.
Lisanslı bayan voleybolcu sayısı ülkemizde 2012 yılında 19.558 iken 2016 yılında bu sayı 35.328’e ulaşmış. Erkeklerde ise aynı tarihler arasında sayı 11.855’ten 16.842’ye gelmiş. Kıyaslama yaparken Türkiye’deki futbol faktörünü unutmamak gerekir. Elbette erkekler genelde popülaritesinden dolayı futbolu tercih ediyor. Ancak bu sayılar arasındaki artış oranı da çok önemli. 2012-2016 yılları arasında bayan voleybolcu sayısındaki artış oranı %81 iken erkeklerde bu oran %42’de kalmış. Kadın voleybolcu sayısının artış oranındaki aslan payı şüphesiz ki Türkiye Voleybol Federasyonu’na ait. “Fabrika Voleybol Okulu” gibi projelerle voleybola olan ilginin artması için sürekli bir çaba içerisinde olan Federasyon gelecek dönemde de bu çalışmalarına devam edecek gibi görünüyor. Bazı eksikliklerine ve hatalarına karşın Türkiye Voleybol Federasyonu’nun altyapılar özelinde iyi işler çıkardığı söylenebilir.
Bu iyi niyetli çabalara karşın erkek voleybolcu sayısındaki artış oranının neden bayan voleybolcu sayısındaki artış oranının neredeyse yarısı kadar olduğu sorusu da sorulmalı. Bu soruya bayan voleybolunun izlenirliği daha yüksek, estetik açıdan voleybol bayanlara daha çok yakışıyor algısı var gibi klasik cevaplar verilebilir. Ben bu soruya toplumsal cinsiyet açısından yaklaşmak istiyorum. Yani voleybolcu sayısında cinsiyetlere göre artışın farklı oranlarda gerçekleşiyor olmasının altındaki sosyolojik sebeplerden bahsetmeye çalışacağım.
Toplumumuzda erkek evine ekmek getirendir. Kadının iş hayatına dahil olması yakın geçmişte yaygınlaşmaya başlayan bir durum. Ailenin ekonomik yükü genelde erkeğin üstündedir. Bir erkek eğer spordan para kazanacaksa ücretlerin ülkemizin ortalama gelir seviyesine göre çok üstünde olduğu futbolu seçmeli. En azından basketbolcu olmalı. Voleyboldaki ücretler bu iki spor dalının da altında. Durum böyle olunca gelecekte para kazanmak amacıyla voleybola yönelen erkek sayısı da maalesef düşük oluyor. Mevzunun ekonomik boyutunun yanında bir de voleybolun yapısından kaynaklanan bir boyutu var. Erkekler oyunla ve oyuncakla tanıştıkları ilk andan itibaren sürekli olarak kendilerini bir sertliğin ve bire bir temasın içinde bulurlar. Türkiye’de oğlu ayaklanıp yürümeye başladığında onunla güreş tutmayan baba sayısı çok azdır sanırım. Küçük bir kız çocuğu ise genelde nezaketin, tertibin ve düzenin ön planda olduğu bebek bakmak ya da oyuncak mutfak eşyalarıyla vakit geçirmek gibi oyunlarla büyür. Sahada takımları birbirinden ayıran bir filenin olduğu, bırakın rakibe temas etmeyi fileye değmenin bile yasak olduğu bir spor dalı olan voleybol toplumumuzdaki çocuk yetiştirme şekillerine bakıldığı zaman kız çocuğu için daha uygun gibi duruyor. Aslında hızı saatte 120 kilometreyi bulan smaç servisler ve bundan çok daha sert atakların görüldüğünü hatırlarsak erkek voleybolu sertlikten taviz vermiyor. Hatta bu sertlikten dolayı oyunun akıcılığı bozulduğu için file yüksekliğinin arttırılması konusunda görüşler bile var. Erkek voleybolu bu açıdan bakıldığında temas olmasa bile yumuşak bir spor dalı sayılmaz. Ancak bunlar daha ziyade teknik konular. Dışardan bakıldığında toplumsal cinsiyet rolleri açısından voleybol kızlara daha uygun bir spormuş gibi algılanıyor. Çok daha geniş kapsamlı değerlendirilmesi gereken bu konuyu bir köşe yazısı sınırları içinde özetlemeye çalıştım.
Üzerinde durduğunuz koşullar yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesi erkeklerin voleybola olan ilgisini artırabilir. Zaten Federasyon tarafından belirtildiği gibi dünya voleybolu içinde bir “Türk Ekolü” olsun istiyorsak hem kadınlarda hem de erkeklerde oyuncu sayısı ve başarıyı sürekli olarak artırmamız gerekiyor.
Görselin kaynağı: https://pixabay.com/tr/spor-insanlar-öğrenciler-voleybol-316335/