Hadi şuraya mutlu bir şeyler yazalım. Belki benim hayatım olmayan ama mutlu olan başka birinin bir hayatını yazalım. Ütopik bir dünya düşünelim. Evlerin lunaparklardan oluşan, annelerimizin ve babalarımızın pamuk şekerlerden yaratıldığını düşünelim. Çocukların mükemmel mutlu oldukları ve hiçbir zaman kıyıya vurmayacakları bir dünya çizelim. Sokaklarda özgür hayvanların, evcilleştirilmiş pandaların, rengarenk olan kuşların havalarda gezindiği yerler düşünelim. İnsanların mutlu olduğu ve her işe gittiklerinde birbirlerini hiçbir şey gütmeden, kin, nefret, koşuculuk, bisikletçilik, mızıkacılık, renkçilik, yakışıklılık, güzelcilik, dedikoduculuk,düşünmeden aynı çatının altında yaşamayı düşünelim. En önemlisi insanların birbirleriyle sevilebileceği, hiçbir sohbetten sıkılmadan saatlerce konuşabilmeli, 24 saat süren tiyatro oyunları fazla sanatsallıktan yoksun bırakılmadan, yapıla bilen şeyler düşünelim. Mesela bir gökyüzü düşünelim, aslında bu mavilik güzel ama biraz daha farklı maviler düşünelim. Daha önce hiç görmediğimiz bir renkte olabilir, o en sevdiğimiz renk hepimizin çatısı olsun mesela. İstediğimiz zaman oraya çıkıp, sonra kendimizi bulutlar üzerinden onlara güvenerek anne ve babalarımızın kollarının arasına bırakalım. Ne dayak yeme sorunumuz olsun ne de eve geç gelen kızın kendisini odasına kapatması. Kadınların ölmediği bir yer düşünelim. Devlete sırtımızı dayamadan yaşadığımızı çizelim. Burası biraz ayrıntı ister. Biraz zorlanacaksınız ama düşünün. Rica ediyorum. Herkes mutlu, mesut, insanlar ağlasa bile gözyaşları şeker akıyor, mutfaklarımız en sevdiğimiz kokularla sarmış dört bir yanımızı ve ‘ey yükselen nesil’ diye bağıranlara kimse bir şey demiyor. Sınırlar yok. Herkes sahilde, güneşin tadını çıkarıyor. Doğu kanı, batı yatı gibi bir şey yok. Kapitalizm ya da sonu ‘zm’ ile biten herkes, hepsi kendini asmış. Bu yanaklarımıza ya da yediremediğimiz gururumuza hiçbir şey dokunmadan, bu kalabalık insan manzarasını bir de bizim çizeceğimizi düşünelim. Güzel olmaz mıydı? Her insan kendi hayatını bir tuvalin üzerine boşaltsaydı. Yanlış bir şey yaşadığı zaman fazladan bir kapalı renk kullanıp o yanlışı güzel bir renkle kapatsaydı. Herkes yanlışına bakıp -aaaaa!!, ne güzel bir renk- deselerdi. Herkes yaptığımız yanlışı görebileceği güzel renklerle sevseydi güzel olmaz mıydı? En azından yaptığımız yanlışlar toplum tarafından dışlamayıp da, kendi seçtiğimiz renklerle kapatılıp, o yanlışla yaşamayı öğrenmek çok güzel olmaz mıydı?
Tabi ki de olmazdı!
Sizce izin verir mi? İç sıkıntılar, mecralar, toplumsal konutlar, tansiyon nöbetleri, korkular, yükselen zamlar, bataklıklar, orgazmlar, organize moleküller, kimyasal atıklar, GDO’lar, doğunun kanları, batının yatları, fakirleri… Daha saydırmayın bana şimdi! Şu gezegenin haline bak. Dünya döndükçe daha da bataklığa batıyoruz. Dibe doğru, başladığımız yere doğru, büyük patlamaların olduğu o zamanlara kadar uzanıyor bu saçmalık. Kimse mutlu değil. Haberler, gazeteler, ülkeler, belgeseller hepsi can sıkıyor. Millet unutmaya çabalıyor. Eskiyi silmek için yeniye ayak uyduruyorlar ve yaşamak için geçmişi unutuyorlar. Bomba sesiyle duvara ‘devrim’ yazan gergedan gibi yüreğimiz. Ne yaptığımızı bilmiyoruz. Hiç düşmanımız yok gibi ama aslında bir avuç dolusu nefretle yaşıyoruz. Hiç bir şeyden mutlu olamayan bir toplum var kaldırımın her metresinde. Sizi sevmeli miyim? Ya da içimde benden kaç tane olduğunu bilmeyen adamlara kızgın olmalıyım mı? Bir kaç sene evvel böyle şeyler var mıydı? Nasıl mutlu oluyordum ben? Kalbim nasıl temiz kan pompalıyordu? Düşünmeden nasıl nefesle doluyordu ciğerlerim? Biliyorum aramızda hala iyi insanlar var. Adım atıyorlar, eylemlere katılıyorlar, ölüyorlar, başka bir bedene bürünüp tekrar iyi olmayı seçiyorlar. Keşke onlardan biri ben olsaydım. Mars’ta su bulunmasına benim kadar sizde sevindiniz değil mi? Hadi koşar adım gidelim ama ilk önce sıkıldığınızı, rahatsız olduğunuzu belli etmeniz lazım. Bir gün hepimiz o kızıl gezende buluşacağız. Topraksız, her şey yazdığımız, çizdiğimiz gibi…
Bakmayın bende sizin kadar sevmiyorum bu gezegeni.
Döndükçe başı döner oldu ihtiyarın.
Resim:http://www.karenot.com/wp-content/uploads/2015/05/fernand-leger-k%C3%BCbizm-eserleri.jpg