Ligin Rekabet Gücü

Ağustos ayının ilk haftasını geride bıraktığımız şu günlerde takımlar yeni sezon hazırlıklarına başladı. Malum, mevcut spor medyası içerisinde voleybola ilişkin gündemi takip edebilmek pek mümkün değil. Yeni sezona ilişkin haberler daha çok eşten dosttan geliyor. Memnuniyetle söylemek gerekiyor ki; bu sezon kulüplerin neredeyse tamamı eskilerin deyimiyle “idare-i maslahat” anlayışıyla iş yapmıyor, aksine birçoğu iddialı kadrolar kurma peşindeler. Umarım sadece bana öyle gelmiyordur.

 

Maçlar başlamadı ancak yapılan transferler, takımların hedefleri mücadeleci bir lig izleyeceğimizi işaret ediyor. Şampiyonluk yarışından, kümede kalma savaşına kadar sezon içerisinde girilen her rekabette bu mücadele yaşanacak gibi görünüyor. Şimdi bu rekabet ve mücadeleyi ateşleyecek bir konudan bahsetmek lazım. Türkiye Voleybol Federasyonu’nun geçen hafta düzenlediği “Voleybolda Atak” lansman toplantısında Başkan Özkan Mutlugil 2024 Stratejisi’nden bahsetti. 2024 Stratejisi’nin sac ayaklarından birinin voleybolun ülkemizde daha popüler bir spor olmasını sağlamak olduğunu söyledi. Bu hedef doğrultusunda yaşanan olumlu gelişmeler doğal olarak ligin rekabet gücünü artıracaktır. Elbette takımlar kurulur, büyük yıldızlar transfer edilir ve sahada herkes elinden geleni yapar ancak bunlardan hiçbiri mücadele ve rekabeti tribünde takımını destekleyen taraftar kadar artıramaz. Yani bu konudan bahsederken voleybol izleyiciliği ve taraftarlık da üzerinde durulması gereken bir nokta. Tribündeki destek ve beklenti eşittir sahadaki mücadele. Burada en önemli görev Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş gibi büyük camialara düşüyor. Diğer kulüplerin de belli bir sayıda seyirci kitlesine sahip olduğu bir gerçek olmakla birlikte bu sayı üç büyüklerin camiaları ile karşılaştırıldığında nicelik açısından oldukça geride kalıyor. Voleybolun popülaritesi artırılmak isteniyorsa ilk önce zaten takımlarına gönülden bağlı olan büyük kulüp taraftarları voleybol salonlarına çekilmeli.

 

Hadi rekabete biraz daha farklı bir açıdan bakalım. Ligin izlenirliğine ve rekabetine katkı sağlayacak dört kulüp var ki dengeleri bu kulüpler belirleyebilir: İnegöl Belediyespor, Tokat Belediye Plevnespor, Afyon Belediyespor ve MSK (Memleket Spor Kulübü) Urfa. Özellikle İnegöl ve Tokat geçen sezon ev sahibi oldukları maçlarda rakiplerine oldukça zor anlar yaşattılar. Dev takımları seyircileri önünde dize getirdiler. Yeni ekipler olan Afyon ve Urfa da benzer bir seyirci potansiyele sahip. İlerleyen süreçte bu kulüplerin iç saha atmosferlerinden daha ayrıntılı bahsedebilme imkanım olacak. Örnek oluşturması açısından Tokat’ın geçen sezon evinde Arkasspor, Galatasaray ve Ziraat Bankası’nı yenmiş olmasından söz edilebilir. Ligi aynı puanda bitirdiklerinde İBBSK (İstanbul Büyükşehir Belediye Spor Kulübü) set averajıyla Ziraat Bankası’nın üstünde yer aldı ve normal sezonun sonunda İBBSK final etabına Ziraat Bankası ise klasman etabına katıldı. Yani favori olarak geldiği Tokat’ta yitirdiği puanlar Ziraat Bankası’nı final etabından etti. Bu takımların dengelere dair etkisi böyle bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde daha net anlaşılabilir diye düşünüyorum. Beşiktaş’ı hariç tutmak kaydıyla söyleyebilirim ki bu dört kulüp dışındaki ekiplerin kaç senedir ligde olduğunu hatırlamak bile zor. Ligin köklü takımları olan bu ekipler her sezon aşağı yukarı aynı seviyede yatırımlar yaparlar ve birkaç istisna dışında ligi tahmin edilebilecek pozisyonlarda tamamlarlar. Bu açıdan bakıldığında üzerinde durduğumuz dört takım sezonun rengi olacak diyebiliriz. Bunun yanında teknik ve taktik anlamda gösterecekleri kalite ligi daha keyifli hale getirecektir. Alacakları sürpriz galibiyetler sıralamayı doğrudan etkileyebilir.

 

Ben keyifle yazıyorum ve yazdıklarımın yansımalarını tribünde de keyifle izleyebilmeyi umuyorum.

Son Yazılar

Voleybol ağırlıklı güncel spor yazıları yazıyor. Marmara Üniversitesi'nde Spor Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans eğitimi alıyor. Çeşitli spor kanallarında voleybol maçları anlatıyor.