İnsanları etiketlemek gibi bir hobimiz vardır. İnsanları belirli kategorilere hapsettik mi sanki onları ele geçirmiş hissederiz kendimizi. Onları belirli raflara sıraladığımızda bir rahatlama hissederiz adeta. Fakat bu süreç bununla bitmez. Bu raflara sadece isim takmakla yetinmeyiz. Bir de özellikler ekleriz, bu rafa hapsettiğimiz her bireye. Adeta o özelliklere uygun davranmasını bekleriz onlardan. Hatta bunu onlara dayatırız. Mesela ergenlik dönemi deriz, bireyin yaşamındaki belirli yaş aralığına. O yaş aralığındaki kişi “ergen” diye etiketlenir ve ergen rafına yerleştirilir. O rafın özelliklerini gösterip göstermemesini önemsemeyiz. Önemli olan o yaş grubunda olması ve bu kategoriye dâhil edilmesidir. Aslında işin temelindeki bozukluk bir kişiyi tek bir yönüne bakarak tanımlamaya çalışmaktır. Hal böyle olunca birey baskılar neticesi içinden gelmese de veya kendisini o döneme ait hissetmese de, o dönemin özelliklerini göstermek zorunda görür kendisini. Bu toplumsal anlayış biçimi bazen pek olumlu özellikler barındırmayan rafların oluşmasına ve bu raflara bireylerin dâhil olması için özendirilmesine de sebep olmaktadır. Bu raflardan birisi de yaklaşık son on yıldır gençlik için kullanılan “Z kuşağı” tabiridir. Z kuşağı teknoloji ile birlikte şekillenen 2000 sonrası doğan kuşak için kullanılıyor genelde.
Öyle bir Z Kuşağı tanımı yapılıyor ki, bu kuşaktaki kişi adeta ahlaktan yoksun. Buna rağmen sanki bireylerin bu kuşakta olması tüm bunların hoş görülebileceği anlamına geliyormuş gibi her şey normal karşılanıyor. Adeta insanlık olarak yeni nesli iyi yetiştiremediğimizi kabul etmek yerine böyle bir mazerete sığınıyor gibiyiz.
Gençlerimizi teknoloji ahlakıyla büyütmek yerine onları teknolojiye esir ettik. Teknolojiyi kullanmayı öğretmek yerine teknolojiden bir dünya kurduk. Teknolojiyi araç olarak vermek yerine amaç olarak verdik. Hem de bunu hevesle ve iştahla yaptık. Kimimiz zengin şirketlere sahip olmak için yaptı, kimimiz çocuğuyla övünmek için yaptı, kimimiz çocuğunu oyalamak için yaptı. Sonunda değer tanımakta zorlanan, sanal bir dünyada, kurgusal bir yaşamı kutsayan, teknolojinin bireyselleştirdiği ve dolayısıyla bencilleştirdiği, bencilleştikçe de egosu artan, zevkleri ve arzularında sınır tanımayan, elde etmek için her şeyi mubah gören garip bir nesil çıktı ortaya.
“Çocuk Z kuşağı, ne yapalım?”, demekle her şey normalmiş gibi algılanıyor. Hatta çocuklara ve gençlere bu doğrultuda biz yetişkinler tarafından ciddi bir teşvik var. Onları teknolojinin batağından kurtarmak yerine, hayatları ile ilgili tüm deneyimleri teknoloji temelli oluşturuyoruz. Eğitim sistemlerini, sosyal yaşamlarını… “Şimdiki gençlerle iletişim kurmak istiyorsan, teknoloji kullanacaksın” telkinleri nedense itici geliyor bana. Onları kitap okumaktan, yazmaktan, yaşam hakkında düşünmekten, doğayı tanımaktan, dokunmaktan alıkoyan teknolojik oyuncakları onların ruhundan ayıklamayı öğretmek dururken sürekli onlara bu hallerinin olması gereken olduğunu hissettirmek…
Ben teknolojinin gerekliliğine inanırım ama hiçbir zaman teknolojiye inanmam ve güvenmem. Hep temkinli yaklaşılması gereken, panzehiri için beslemek zorunda olduğumuz bir akrebe benzetirim onu. Çocuklarımızı bu zehirle tıka basa doldurmak onların fıtratına indirilmiş bir darbe gibi görünür bana. Elbette yeni nesil bir öncekinden farklıdır. Elbette yenilikler onlarda daha çok görünür. Onlar değişimleri daha cesur ve içten sahiplenir. Fakat bu değişim nereye doğru? Yetişkinler bunu iyi anlamlandırmalı. Her değişim iyi midir? Her yenilik doğru mudur? Yeni nesil için doğru kabul edilen bir şey aslında doğru mudur? Eğer değerler ve doğrular çağlara göre değişiyorsa ortada ne din kalır ne de evrensel yargılar. Fıtratın anlamı ne o halde?
Birkaç hırslı mühendis daha çok para kazanmak ve şirketlerini evrensel zenginliğe ulaştırmak için bir nesli göz göre göre harcamaya çalışıyor. Birkaç ürün daha çok satılsın diye reklamlar ve özendirmeler vasıtasıyla bir nesil duygusuz tüketicilere dönüştürülüyor. Birkaç egolu insan kendi ideolojisini ebediyen yaşatmak ve menfaatlerini korumak için bir nesli acımasızca dizayn ediyor. Bırakın çocukların, gençlerin yakasını! Çekin ellerinizi onların üzerinden! Bırakın, kendi kaderlerini kendileri doğal sürecinde çizsinler. Hayat onları dönüştürsün. Doğa onlara beceriler katsın. Bırakın Allah’ın işine karışmayı.
Fotoğraf: https://nbeyin.com.tr/wp-content