Ne Mutlu İnsanım Diyene

Ben size bir hakikat tebliğ etmeyeceğim. Tebliğ edebileceğim bir hakikat yok elimde. Üzerinde birlikle düşünebileceğimiz şeyler yazmaya çalışacağım. Mücadele etmeden müşahede etmenin sığlığının nelere mal olduğunu anlatmaya gayret edeceğim.

Ben çağdaş dünyada insanın ilkeleriyle irtibatını koparmadan modernleşebileceğine inanıyorum. Hangi ideolojiye sahip olursa olsun, hangi doktrine göre yaşıyor olursa olsun veya hangi dine mensup olursa olsun fark etmez. Çağın şartlarına göre, ilkelerinden taviz vermeden kendini güncellemesinin gerekli olduğuna canıgönülden inanıyor, hatta olmazsa olmazı olarak görüyorum.
Sofistler,  ”Her şeyin ölçüsünün insan olduğunu” söylerler. Bununla da yetinmeyip, sofistçe de meydan okurlar; ”Evrende sabit bir şeyin bulunduğunu ispat edin, evreni yerinden oynatalım”. İnsan aynı nehirde iki kere yıkanamaz. Toplum, çevre,  tarih ve şartlar değiştiğinde, eski kuralların cari olmasında direnen bireyin veya toplumun bu direnci, ya cehaletinden kaynaklanıyordur ya da cesaretinden. Cehaletinden kaynaklanıyordur, çünkü gerekli entelektüel birikimi yoktur ve durumu algılama sorunu yaşıyordur. Cesaretinden kaynaklanıyordur, çünkü her şey değişmeye, değişime mecburken, hatta mahkumken, o zamana meydan okuyarak  dogmatik kalabiliyor. Gerçeklerle değerler çatışmasını bütün yaşamı boyunca sürdürmeyi göze alabiliyor.
Varlıkla sadece duyular üzerinden ilişki kurarsanız elde edeceğiniz şey bilgi değil algıdır yani idraktir. İdrak ise tekildir. Belli bir zaman ve mekandaki haldir ve şahsidir. Şahsi olan şey intikal ettirilemez. Yediğin yemekteki hazzı başkalarına aktaramazsın.
Gerçeklikle akıl üzerinden kurulan ilişki değerli olandır ve evrenseldir. İnsan ancak varlıkla akıl üzerinden bir ilişki kurarsa, şeylerin hakikatine dair bilgi elde edebilir. Değişmeyen tek şey değişim ise, hakikat algısı da zamana bağlı olarak değişmek zorunda. Burada fail olan insandır yani akıldır.
Günümüzdeki meselelerin, sorunların kaynağı tam da burada yatıyor. İnandığı dinini, ideolojisini, doktrinini anlamaya çalışırken veya yaşarken gözden kaçırdığı şey; akıl nedir, aklın sınırları nedir sorusunu sormaması ve bu konu üzerinde hiç düşünmemesidir. Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik göndereceğini bildiriyor. Peki aklımızı nasıl kullanmalıyız? Ya da akılla nakil çatıştığında ne yapmalıyız?
Lafı fazla uzatmadan akılla nakil çatıştığında, Fahrettin Er-Razi ”Aklı esas almalıyız” diye cevap verir. Hz. Ömer’in uygulamaları, İmam-ı Azam’ın içtihatları hep bu yöndedir. Günümüzdeki din kaynaklı terörizm de buradan kaynaklanıyor. Yani kutsal metinleri günümüze güncelleme sorunundan. İçtihat kapısını kapatırsan, yüzyıllar öncesinin kurallarıyla bu günün toplumunu dizayn edemezsin. Bir zamanlar adil olan şey, bugün adil olmayabilir. Aklı da Allah yarattı. Köleler, çocuklar ve askerler sözlü emir ile hareket ederler. Oysaki yetişkinler şartlara göre sözden çıkarlar. Çünkü izan, idrak ve akıl sahibidirler. Sözden çıkarlar çünkü yoldan çıkmamak için, yolsuzluk yapmamak için, yolda kalmak için…
Kaynakça:
https://www.youtube.com/watch?v=Zq2Qk_6jQq
https://www.youtube.com/watch?v=Z5i-rNiZTeo
Motto,Dücane Cündioğlu

Son Yazılar