Ah şu teknoloji…
Modern çağın, modern aletleri hayatımıza girdiği günden bu yana birçok faydasının yanı sıra, birçok zararlarını da beraberinde getirmiş bulunuyor. Bu aletlerin en çok kullanılanı, en akıllısı olan cep telefonları ise varlığı dert, yokluğu yara hâlini almış durumda.
Telefon, özlediklerimizin sesini istediğimiz zaman duyabildiğimiz, uzakları yakın yapan, hatta yanımızdalarmış gibi hissettiren olmazsa olmazımız. Bunun yanında; yer bildirimi, yol bildirimi, hâl bildirimi, kısacası insanların bir çok hâllerini karşı tarafa ileten teknoloji harikası…
Cep telefonları hayatımıza öyle bir girdi ki, onsuz yaşayabilmek neredeyse imkânsıza yakın. Virüs gibi yayılan bu telefon bağımlılığına, henüz bir çare bulunamadı. İnsanlar yalnızlıklarını eş, dost yerine telefonlarla gidermeye başladı. Fırsatını bulduğumuz an telefonlara bakmadan duramaz hâle geldik.
Komşuluklar tamamen bitmek üzere, yerini oluşturulan telefon grupları aldı bile. Hâl ve hatır oradan sorulur oldu. Neredeyse demleyip, içtiğimiz çayı imkân olsa gruptan ikram edeceğiz. Komşular evleri yerine birbirlerinin gruplarını ziyaret ediyor. Cep telefonlarından “hayırlı olsun” mesajları yazıp, çiçekleri emoji ile yolluyoruz.
Telefonlar ailemizin içinde öyle bir yer edindi ki, küçüklerden çok büyüklerimizi esir aldı. Önceden annelerimiz, boş vakitlerinde el işleri ile meşgul olurdu. Kazak örerler, dantel örerler veya kış için hazırlıklar yaparlardı. Şimdi bakınca, neredeyse hiç zamanları yok. Bir köşede öylece oturup cep telefonlarında, sanal bahçe yapıp, çiçek suluyor, rengarenk balonları patlatıyorlar. Sosyal medya hesaplarında ise oldukça aktifler. Çocuklarını bu hesaplardan birebir takip edip, “Yaptığın herşeyden haberim var” edasıyla gözdağı vermeyi de ihmal etmiyorlar.
Arkadaşlıklara gelince, birkaç resimli mesajla gönülleri almak, sadece bir parmağın ucunda. Gülümsemeyi mi unuttuk ne? Gülen emojiler, tüm tebessümlerimizi ele geçirmiş bile.
En tehlikesi ise, cep telefonlarının kullanma yaşı neredeyse 0-6 aya kadar düşmüş sanırım. Öyle şaşırmayın, yanlış okumadınız. Günümüzde 3-4 aylık bebeklere, sanki mama kutularının üzerinde “Cep telefonu ile birlikte veriniz!” Uyarısı varmış gibi akıllı telefonsuz mama yediremeyenler var. Henüz 3-4 aylıkken cep telefonlarıyla tanışan bebekler, 3-4 yaşlarına gelince telefonlar ellerinden düşmez hâle geliyor. Daha sonraki yaşları anlatmama gerek yok herhâlde. Bulaşıcı bir hastalık gibi 7’den 70’e herkes bağımlısı olmaktan kurtulamiyor…
Şöyle bir bakıyorum da, günümüz gençliğinden hayatında hiç mektup yazmayan ve hiç mektup almayanlar var. Oysa bu ne kadar içler acısı bir durum değil mi? Bu akıllı telefonlar çıktı çıkalı, mektup yazmak filmlerde basit bir sahne olarak kaldı sanki. Yazmanın ve okumanın verdiği heyecanı maalesef böyle giderse hiç bir zaman anlayamayacaklar. Mektup yazmanın, nasıl bambaşka duygulara kapı açtığını, öğrenmeyecekler.
Bugün, teknolojiye ayak uydurmaya çalıştığımız için, hepsini akıllı telefonlarla yazar ve gönderir olduk. Böylece ne beklemesi, ne de heyecanı kaldı, eski sevgi dolu sözlerden geriye. Üstelik yazışmalar öyle kısaltılmaya ve otomatik yazılmaya başladı ki, her geçen gün yazmak ve okumak da zorlaşır oldu.
Kim, kiminle, nerede ve ne yapıyor? Sorularını sormaya bile gerek yok. Ayna gibi her hâlimizi telefonlara yansıtır olduk. Konuşmayı unutur olduk. Daha kendimizi sözlerle ifade edemezken, hâllerimize şekiller yakıştırıp, onlarla ifade etmeye başlar olduk. Gülerken, ağlarken bizim yerimize emojiler ağlıyor ve gülüyor. Bakıyorum da şekillerden ibaret olmuşuz.
Çağa ayak uyduralım derken, amaçlarımızı unuttuk. Bu hayattaki görevlerimizi ihmal eder olduk. Zamana zaman bulamaz olduk. Bütün bunların sorumlusu aklımızı başımızdan alan akıllı telefonlar olamaz tabii. Onlar sadece bizi, kukla gibi kullanmayı başaran teknolojinin bir parçası. Ama unutmamak lazım, biz istediğimiz sürece bizi kullanabilirler.
Bu gidişe “dur” demenin vakti geldi de geçiyor. Bir başlangıç olarak cumadan, pazara telefonlarımızı kapatmayı ve hafta sonlarını onlarsız geçirmeyi teklif etsem, acaba hangimiz başarabiliriz? Esir olan hayatlarımızı tekrar özgürlüklerine kavuşturabilir miyiz?
Aslında biz onların esiri değil de, onları kendimize esir etmeyi başarabilseydik, işte o gün faydalarından da yararlanabilmeyi başarabilirdik ne dersiniz?
Fotoğraf kaynak: http://www.yesilperim.org