Uzaktan öylece bakıyorum. Herkes bir hazırlık içinde. Geçen koskoca bir yılın ardından yine zamanı geldi gitmelerin. Buram buram memleket havası kokuyor dört bir yanım. Bu gitmeler bir başka oluyor bu mevsimde.
Tıpkı göç zamanı gelen göçmen kuşlar gibiyiz. Bir oraya, bir buraya. Tatlı telaşı, heyecanı, bitmek bilmeyen hazırlığı. Bagajını yükleyen alır soluğu sıla yolunda. Büyük çoğunluk kendi arabasıyla gitmeyi tercih eder. Bunun sebebi ise sanılanın aksine, memlekette hava atmak değil, uçak biletlerinin oldukça pahalı olmasıdır.
Bitmek bilmeyen yollar, yollarda uzun kuyruklar ve ürkütücü karanlıklar… Bütün bunlara değiyor aslında, çünkü aydınlıklar var sonunda. Yaklaşık 20-25 saat süren yolculuğun sonunda biter bu yorgunluk. Sınır kapısı göründüğü andan itibaren, bir gurbetçinin yaşadığı heyecanı anlamak imkansızdır.
Hele bir de ayyıldızlı bayrağı görünce kalp atışların hızlanır, gözyaşların doldurur göz pınarlarını. Hazırlık, yolculuk, vatan ve kavuşma…
İşte böyledir sılaya yolculuk. Buraya kadar her şey normaldir aslında. Birkaç haftalık tatil başlamıştır, gurbetin çocukları için. Ama yerli halka bu süre biraz sıkıntılı gelir. Trafik kalabalıklaşır, çarşı pazar dolup taşar. Lokantalar, kafeler, çay bahçeleri birer birer ağırlar gurbetçileri. Her şeye hasret geçirilen onbir aydan sonra şımarıklık gibi görünür davranışlar. Ne olur, çok görmeyin! Sanılanın aksine gurbette zor ve çetin geçer günler. Koca bir senenin hasretini sadece bir aya sığdırmak isterler, akıllarından geçeni yapmak isterler, tıpkı çocuklar gibi. Gurbetin çocukları da memlekete gelince fal taşı gibi açar gözlerini. Çünkü hasrettir, sizin elinizin tersiyle ittiğiniz her şeye. Özlemini çeker bazen bir yıl, bazen iki yıl, bazen yıllarca…
Ne kadar uzun kalırsa kalsın, oraya ait olmadığının farkındadır aslında. Oysa tam elli beş yıla yakın oldu, mecburiyetler peşinden geldi geleli. O koca yıllar boyunca sadece bir amaç için çalışıp durdular. Hikayeler ise hep aynı ” Bir traktör parası veya bir arsa parası” biriktirip geri dönmekti amaçları. O gün bugündür hâlâ her gurbetçinin aklında geri dönme umudu vardır. İki dünya arasında sıkışmış, kendine yer edinme çabasında. Ve biliyorlar ki burada ” yabancı” ülkesinde “gurbetçi” olmaları gerçeğini hiç bir şey değiştirmeyecek. Tek istedikleri bu kısa sürede sadece karşılıklı sabır ve anlayış. Onlar Anadolunun bağrından kopup gelen gurbetin çocuklarıdır; memleket sevdasını, ona hasret yaşayan gurbetçilerden başkası anlayamaz. Hani o altın kafese konulan bülbül var ya; aynı kaderi paylaşır onunla.
Her güzel şeyin sonu olduğu gibi memleket rüyasıda biter sonunda. Göz açıp kapayıncaya kadar geçer inanın bu kısa tatil. Ve ayrılık acısı sarar her bir kalbi. Uzun yollar şahid olur gözyaşlarıyla geçen dönüş yolculuğuna. Yeniden yeni bir hasret başlar ta en başından, en acıtanından…
Demem o ki; bırakın bol bol alışveriş bahanesiyle çarşı pazar gezsinler. Doya doya solusunlar memleket havasını. Buralarda o havaya o kadar çok ihtiyaçları olacak ki!
Görmezden gelin olur mu? İstemeden de olsa yapılan hataları. Onlar hasrettendir, özlemdendir, doyamamaktandır. İşte bu yüzden verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı özür dilemiyorum!
Sevdadandır, memleket sevdasından…
Fadime Çetinkaya
fotoğraf: Fadime Çetinkaya