Yazık oluyor

Efeler Ligi, Sultanlar Ligi ve 1.  Lig’de (hem kadınlar hem de erkeklerde) ikinci devre maçları başladı. Tam da bu noktada ciddi ciddi konuşulması gereken bir sorunla karşı karşıyayız. Bu liglerin tamamında normal sezonun bitimine kadar haftada iki maç oynanacak. Programlamanın bu şekilde yapılmış olmasının gerekçeleri var elbette. Temel neden Haziran ayı ile başlayıp Eylül ayının ortasına kadar süren milli takım turnuvaları öncesinde kamplar yapıp hazırlanmak. Fakat burada şunu da gözetmek lazım; yazın başındaki turnuvalar zaten her sene yapılıyor ayrıca Avrupa Şampiyonası, Dünya Şampiyonası ve Olimpiyatlar kadar önemli değiller. Bu saydığım organizasyonlar yazın sonunda düzenlenir. Dolayısıyla daha düşük saygınlığa sahip turnuvalar için koskoca sezonu balık istifi gibi sıkıştırmak pek doğru değilmiş gibi görünüyor. Sonuçta kulüpler yıldız oyuncular getiriyor. Federasyon voleybolun ülke genelinde daha fazla ilgi görmesi adına çalışmalar yapıyor. Bu açıdan elde ettiğimiz avantajı maçları yakın tarihlerde oynatarak kaybediyoruz. Endüstri haline gelen spor dünyasında ülkelerin adı milli takım başarılarından ziyade liglerin kalitesi oranında duyuluyor.

Salı- cumartesi ya da çarşamba-pazar şeklinde planlanan maç takvimi sporcular, izleyiciler, medya ve ligin marka değeri gibi birkaç unsur açısından problem teşkil ediyor.

“Her işin başı sağlık.” diye bir söz vardır. Onun için öncelikle bu maç takviminin sporcu sağlığına karşı tehdit oluşturabileceğini söylemek lazım. Gerek uzun yolculuklar sonucunda dinlenebilme imkânı bulamamak gerekse maçlar arasında gerektiği kadar idman yapamıyor olmak oyuncular adına önemli bir sorun. Birkaç antrenör de devre arasında bu konuya ilişkin açıklamalar yapmıştı. Olası sakatlıklar bütün bir sezonun keyfini kaçırabilir. Fiziksel ve psikolojik yıpranma sezonun ilk yarısına oranla çok daha fazla yaşanacaktır.

Haftada iki maç oynuyor olmak taraftarlar açısından da sorun oluşturacak bir uygulama. Takip ettiği ve desteklediği takımın iç saha maçları sürekli olarak salı veya çarşamba gününe denk gelirse bir taraftar bu karşılaşmalara çalışma saatleriyle, ders saatleriyle çakıştığı için gidemeyecek dolayısıyla da bir sezonun yarısını kaçıracak demektir. Bunun yanında liglerin keyfini çıkarmak isteyen bir voleybol severin bu boğucu tempoda maçlara eskisi kadar ilgi gösteremeyeceğini öngörmek de zor olmasa gerek. Zaten oldukça düşük olan seyirci sayısını daha da azaltacak olan böyle bir karar pek sağlıklı değil.

Bir diğer sorun işin medya tarafında. Ülkemizde medyanın voleybola karşı pek ilgili olmadığını zaten biliyoruz. Hal böyleyken ligleri sıkışık bir takvimde oynatmak bu spor dalını cadı kazanı gibi kaynayan yoğun gündemin içerisinde iyice yok etmek anlamına geliyor. Pastadan daha çok pay alabilmek için neler yapılabileceğine yoğunlaşmak yerine payı azaltacak kararlar veriliyor.

Son olarak da ligin marka değerine yönelik bir problemden bahsetmek istiyorum. Şu bir gerçek ki voleybolda sezon ne kadar uzun sürerse insanların farkındalığı o kadar artar. Voleybol, Efeler, Sultanlar gibi kelimeler kamuoyunda ne kadar uzun süre duyulursa o kadar kalıcı olur. Ayrıca bu kelimeler halk içinde fazlaca karşılık bulursa firmalar ve markalar da sponsor olmak için daha çok motive olurlar. Futboldan pay biçin, kalite hangi seviyede olursa olsun insanlar ilgi gösterdikçe takımlar da yatırımcı bulmaya devam ediyor. Bu nedenle ligin süresini kısaltmak hiç akılcı değil. Yapılan tüm yatırımların karşılığını sonuna kadar alabilmek için ligi olabildiğince yayarak oynatmak gerekiyor.

Yanlış anlaşılmasın derdim bağcıyı dövmek değil, insanlar tadına vararak üzüm yesin istiyorum. En azından önümüzdeki sezonlarda bu konuda daha dikkatli adımlar atılır diye ümit ediyorum.

 

 

Son Yazılar

Voleybol ağırlıklı güncel spor yazıları yazıyor. Marmara Üniversitesi'nde Spor Yönetim Bilimleri Yüksek Lisans eğitimi alıyor. Çeşitli spor kanallarında voleybol maçları anlatıyor.