Bir harfin gölgesinden koskoca bir kozmoloji çıkar mı?
Çıkıyor. Ansuz tam da böyle bir harf. Çoğu zaman “Ansuz” diye anılsa da Eski Norsça’daki asıl okunuşu óss; yani “tanrı”, daha doğrusu tanrısal söz, ilahi nefes. Rune dizgesinde Ansuz, Odin’le; bilgelikle, şiirle, vahiy ve dille ilişkilendirilir. Bu yüzden yalnızca bir işaret değil, anladığım kadarıyla, konuşan, fısıldayan bir semboldür.
Yazıdan önce söz vardır deriz ya, Ansuz da sanki o ilk sözü temsil eder.
Runik alfabenin kendisi bile masalsı bir kökene sahiptir aslında. Hávamál’da anlatıldığı üzere Odin, bilgeliğe ulaşmak için kendini Yggdrasil’e asar; dokuz gece, dokuz gün.
Ne yiyecek vardır ne içecek… Ve sonunda runeler ona “aşağıdan” görünür. Yani bilgi gökten değil, kökten gelir. Bu anlatı, Mircea Eliade’nin “kutsal ağacın exen mundi (axis mundi) oluşu” fikriyle örtüşür: Ağaç, gök ile yeraltını birleştirir; insanın da tanrısala ulaşabildiği nadir geçitlerden biridir.
Yggdrasil’in hangi ağaç olduğu meselesi ise ilginçtir. Snorri Sturluson’un Edda’larında açıkça “dişbudak” (ash) olarak geçer. Dişbudak, İskandinav dünyasında dayanıklılığı, esnekliği ve uzun ömrüyle bilinir. Mızrak sapları dişbudaktan yapılır; Odin’in mızrağı Gungnir de bu yüzden sık sık bu ağaçla birlikte anılır. Ansuz’un Odin’le ilişkisinin, dişbudak ağacıyla olan bu bağ üzerinden güçlenmesi tesadüf olmasa gerek. Harf, tanrıyı; ağaç, tanrının asıldığı kozmik bedeni temsil eder.
Runelerin ağaçlarla ilişkilendirilmesi, yalnızca İskandinav dünyasına özgü değildir. Yazdıklarından oldukça çok yararlandığım Bahattin Ögel’in Türk mitolojisi üzerine çalışmalarında kayın ağacı, “dünya ağacı”nın en güçlü adaylarından biridir. Kayın; gövdesiyle göğe, kökleriyle yeraltına uzanır; şaman davulları, kayın ağacından yapılır. Ab-ı hayat anlatılarında ağacın, suyun ve ölümsüzlüğün iç içe geçmesi bu yüzden şaşırtıcı değildir. Yggdrasil’in köklerinden akan kutsal sularla Türk anlatılarındaki hayat suyu arasında kurulan paralellik, mitolojilerin birbirine sandığımızdan daha yakın olduğunu düşündürüyor.
Meşe ağacını da unutmayalım! O da bu büyük sembolik ailenin içinde. Güç, yıldırım ve gök tanrılarıyla ilişkilendirilir. Keltlerde meşe neyse, Türk ve İskandinav dünyasında kayın ve dişbudak odur. Bazı runik işaretlerin, özellikle Ansuz’dan türeyen formların, farklı ağaç sembolizmleriyle ilişkilendirilmesi bu yüzden anlamlıdır: Harf değişir, biçim dönüşür ama kök aynı kalır.
Belki de bu yüzden Ansuz kulağa “tanıdık” gelir. Türkçe’ye yakınlığı yalnızca fonetik bir rastlantı değildir; sözün kutsallığına, nefese, ilahi bilgiye verilen değer ortaktır. Yggdrasil de, kayın ağacı da, ab-ı hayat da aynı masalı farklı dillerde anlatır: İnsan, köklerini unutmadan göğe bakabilirse, bilgiye ulaşır. Ve bazen bu bilgi, bir harfin içinde saklıdır.

