Diamond Tema, uzun süredir beğenerek takip edip dinlediğim birisi. Fikirlerini ifade edişindeki duruluk, netlik ve mantık beni her zaman etkiledi. Özellikle kitap gibi konuşması ve bilgi hakimiyeti örnek alınacak cinsten. Fikirleri aslında benim çok uzun süredir söylediğim, ifade ettiğim şeylerdi. (Genel olarak böyleydi, birçok konuda benden bilgili olduğu açık.) Tabi bunu bir Agnostik olarak değil Müslüman olarak dile getiriyordum. İnanmak için sunulan her argüman inançsızlığın da sebebi olabilir, diyordum. Burada önemli bir tercih meselesi var, diyordum.
“Bilinmezlik”, asıl önemli kelime buydu benim için de. İnsan inanmayı veya inanmamayı seçebilir. Bu onun iradesinin en güzel uygulama sahası. Eğer bir şey kesinse, ona inanmak veya inanmamak tercih durumu olamaz. Güneş’in varlığı tartışma götürmez. Birisinin çıkıp güneş yok demesini olduğu kadar, güneş var mı yok mu bilmiyorum, demesini de insanlar ciddiye almaz sanırım. Aslında inanmayı, yani bilinenle inanılan arasındaki farkı ortaya çıkaran da bu gizlilik veya bilinmezlik diyeyim. Bilinmezlik bizatihi yüceltilmesi gereken bir şey değil bence. Bir tercih sebebi olması dolayısıyla kıymetli.
Buna rağmen, inanan da hata etmez, inanmayan da bana göre, hatta bilinmez kabul eden de. Bu bir tercih. Bir kutu var diyelim masada. Kapalı bir kutu… Odada üç kişi olsun. Birisi bu kutu boştur, diğeri doludur, diğeri de bilmiyorum derse sizce hangisinin cevabı mantıklıdır?
Belki bilmiyorum demek daha akla yatkın geliyor. Neticede doğru söyleyen veya en azından kesin olarak yanılmayan biri var, o da bilmiyorum diyen. Fakat gerçekte bilmiyorum diyen, bir cevap vermiş olmuyor. Soruyu boş geçiyor aslında. Buna rağmen, hangisinin hangisine üstünlüğü var sizce?
Bilinmezlik ispatlanamaz. Fizikte ve matematikte ön görülemez durumların varlığı söz konusudur; fakat o durumun bir varlığa (duruma) işaret ettiği bilinmekte, sadece mekanizması veya formülü aranmaktadır. Mantıken bir şeyin var ya da yok olduğunun bilinmemesi onun varlığını veya yokluğunu ispatlamayı imkânsız kılar. Bir şey varsa, ispatı olabilir. Ya da yoksa, yokluğu ispatlanabilir. O yüzden agnostiklerin bilinmezliği doğru bir tercih olarak görmesi, her ne kadar demokratik bir tavır olsa da, anlamsız geliyor bana. İnanmaya veya inanmamaya göre insanı daha huzursuz eden bir hal olduğunu düşünüyorum bunun. Yani üç tercih içinde bana göre, insan fıtratına en uzak olanı. Herkeste aynı etkisi olmayabilir; ama uzun vadede, insan psikolojisi üzerinde huzursuz bir etki yaratacağını düşünüyorum.
Bir muammaya bakarken, kimisi ilahi öykülere inanmayı tercih eder ve bu inanışı sistemsel bir yaşam şekline dönüştürür, kimisi muammanın altında boşluk görür, kimisi de muammanın varlığını yüceltir. Hepsi bir tercihin sonucudur. İnanan için bu durum imtihandır, inanmayan için bir boşluk, bilinmezci için ise kararsızlık sebebi. Kişinin bakışına göre değişir bu. İnançlı biri, inançsız veya şüpheci birini kendi inancı penceresinden küçümseyemez. Aynı şey diğer durumlara da uyarlanabilir.
İnançlı olan kişi, inancına temel oluşturacak şeyler görür baktığında. Çünkü inanç gözlüğüyle bakmaktadır evrene, kâinata. İnanasınız varsa her şey inandığınız şeyi işaret eder. İnançsız insan ise neye baksa inançsızlığını ve tanrısızlığını güçlendirmek için bir argüman görebilir. Agnostik ise bilinmezliğini… Big Bang mesela. İnanan biri için İlahi yaratılışın önemli basamaklardan biridir. Onu var eden enerji tanrınındır, der. O enerjiye bilimsel bir açıklama getirseniz, o mekanizmayı kuran vardır, der bu kez de. İnançsız biri, aynı olayın gizemleri bilimsel olarak açıklandığında, tanrı bunun neresinde, der ve daha da inançsızlaşır. Agnostik ise her bilinen bir bilinmezin kapısını aralıyor gözüyle bakar.
Gökten melek inmeyecek maalesef. Ne inançlı, ne inançsız (ateist kastım) ne de agnostik buna şahit olamayacak. Bu durumda inanç veya fikir yarıştırmak, tokuşturmak niye? Bir Budist’e inancının saçma olduğuna ikna edebilir misiniz? Din bir kabul ve inançtır. Din bilim de değildir, felsefe de. Önce inanırsın sonra kafası gelir. İnanç meselesinin bilgili olup olmamakla da çok alakası yoktur. Tarihteki büyük insanlara bakarsak, bunu net olarak görebiliriz. Nice bilgili alimler, tam bir bağnaz dinci olabilmiş. Yine aynı düzeyde bilgili alimler, ateist veya agnostik olmuştur. Her tercih türüne de bolca örnek bulunabilir.
Diamond Tema’nın dinlerin mantıksızlığı veya bilinmezliği çabası, bu anlamda bence pek netice getirecek bir çaba değil. Aynı mantıkla dindarların da agnostisizmi anlamsız ve mantıksız gösterme çabası… Ben inanmayı, şüphede kalmaya tercih ediyorum şahsen. Birçok büyük filozof çok tanrılı dinlere inanıyor, hatta günümüzde komik gelen tanrı figürlerine ömürlerini adıyordu. Yani inanç sevgili gibidir. Gönlün neye konacağını bilemezsin. Belki çirkindir, belki kusurludur ama aşkın gözü kördür, diye bir şey var.
En güzeli, bırakalım herkes neye istiyorsa inansın veya inanmasın. Biz sadece sorgulamayı öğretelim, körü körüne kabullenmeyi reddelim. Gerisini insan içinde halletsin. Diamond Tema’nın bence en güzel katkısı, felsefik düşünceyi, gittikçe orta çağ düşüncesinin yükselişte olduğunu günümüzde, bunu canlı bir düşünce yöntemi olarak güncel hale getirmesi. Popülerlik güzel şey, getirileri çok. Fakat, Diamond Tema imajıyla (sesi, fiziği, konuşma şekli, düşünce şekli vs.) kitlesini etkilemekle kalmayıp bir şeyler katmak da istiyorsa, nasıl düşünülmesi gerektiği konusunda örnekliğini arttırmalı. Sorgulayan insan asla bağnaz olamaz. Her sorgulayan inançsızlığa da ulaşacak, diye bir şey yoktur. Sorgulamaktan korkmamak gerekir. Bu anlamda da inanan insanlar için Diamond Tema mükemmel bir test alanıdır. Bu şansa sevinmeleri gerekir. İnançlarını test edecekleri yetenekli bir filtre var artık ellerinde. Bu açıdan bakmalılar bence olaya da.
Diğer yandan Diamond Tema aslında kendi Agnostiklik macerasını anlatıyor. Onu, bu inanışı tercih etmesine iten sebepleri. Bundan daha doğal ne olabilir ki. İnanan da, neden kendisini bu inanca ait hissettiğini anlatmasın, annesinin babasının gelenek köprüsü olmasın ve sıfırdan gelseydim ne olurdu diye düşünerek, aynı yöntemi uygulamasın? Diamond Tema, “Pembe Unicorn” gibi biri değil diye, bazılarını bir korkudur sardı. Bilgili, ne konuştuğunu bilen, düzgün argümanlar sıralayan biri karşısında hakaret veya sindirme tavırları, bazılarının acizliğini ve bilgisizliğini gün yüzüne çıkardı. Bir kişinin, kişisel dünya görüşünden korkmaya başladılar. Demek ki, atalarının dini gibi sahiplenmiş birçok kişi dinini. Neden inandığını bile bilmiyor. İnanarak inanmak, bilerek bilmek ne demek üzerinde kafa yormak lazım.