Zamanı Yaratıcı şahit tutmuştur. “Ve’l Asr” demiştir. “Asra, zamana and olsun”. Bizim tabirimizle “Zamanın üzerine Yemin ederim.”
Neden zamanın üzerine yemin edilmiş?
Zaman kavramı nasıl bir oluşum?
Zaman içerisinde neler oluyor?
Dünya zamanın içinde bir oluşum mudur?
Zamanın bir sonu var mıdır?
Zamanın içinde miyiz?
Zamanın içinde olduğumuzu varsayarsak, zaman içinde olan olaylara bizim şahitliğimiz üzerine konuşalım mı?
Her inançta insan kutsaldır. Canlı tüm varlıklar kutsaldır elbette, ama eğer bir sıralama yapılacaksa listenin başında insan yer alır. Bu da bizi “insan en değerlidir” e götürür. “EŞREFİ MAHLUK”
İnsanların yüreğinin derinlerinde bir muhakeme vardır. Zaman içinde şahit olduğu tüm olaylara mahkeme kurar. Haklıyı haksızı ayırır. Haklının yanında yer alır.
Haksızlığa uğrayana literatürde “mazlum” deniyor. Haksızlık yapana da “zalim.” Zulüm haklıya hakkının teslim edilmemesidir.
Konu her halükârda dünyanın çeşitli yerlerinde zulüm gören mazlumlara geliyor. Ve her nedense bu mazlumlar Müslümanlar oluyorlar.
Zamanın içerisindeki olaylar örgüsünde gördüğümüz, duyduğumuz, öğrendiğimiz her şeye şahidiz. Ama bilerek, ama bilmeyerek.
Yüce Yaratıcı zamanın bize şahitlik edeceğini söylüyor. Bizler zaman içinde gelişen olaylara…
O halde neler yapıyoruz?
Filistin için neler yapıyoruz? Neler yaptık?
Mehmet Akif Ersoy “ Zulmü Alkışlayamam!” derken şahit olduğu olayları desteklemediğini, onlara şahitlik konusunda yardım ve yataklık etmediğini ve etmeyeceğini belirtirken, “Zalimi ASLA sevemem! Diyerek de onlara kalbi bir muhabbet olsun, besle-me-yeceğinden bahsediyor.
Zulmü alkışlamadık. Ama zalimi sevdik! Mazluma karşı; dindaş olmamıza rağmen, ırkçılık yaptık. Geçmişte; belki de hiç olmamış olayları, olmuş gibi gösterenlerin algı manipülasyonlarına maruz kalarak, işlemedikleri günahın kefaretini ödettik.
Biz kimdik?
Yaratıcı mı (haşa)
Biz neydik?
Dünyanın hakimi mi?
Dünya bir zaman değil miydi? Ve o zaman bize şahit! Biz zamana şahit!
O zaman mazlumun dili dini ırkı olur muymuş?
Her şeyde anlayış, her konuda sabır, her olayda feraset besleyen insan(!) konu zulüm gören mazlum olunca nasıl din, dil, ırk ayrımına girerek mazlumu kategorize eder?
Cümlelerim öyle komplike ve öyle öfke dalgalarına maruz kalmış ki… en yumuşak kelimelerin limanına sığınıyorum.
“Emri bil ma’ruf, nehyi anil münker”
Müslüman coğrafyasında, dininden dolayı zulüm gören mazlum kardeşlerimizin, yüreğinin derinliklerinde var olan “vicdan” diye adlandırılan ve gerçek muhakeme yapan hâkimin sesini bastırmadan, gördüklerini kanıksamadan, duyduklarına alışmadan samimiyetle imdadına ne zaman koşacağız?
Zulmü alkışlamadık. Evet. Zalimi de sevmiyoruz!
“Hiç olmazsa yanımdan kovarım” diyerek esaslı boykotumuzu yapıyoruz. Desteğin kalbi ve fiili hiçbirini vermiyoruz. Mazlumun çığlıklarına ses oluyoruz. Avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz. Her yerde hakkı haklıyı mazlumu anlatıyoruz.
“HAKKI TUTUP KALDIRIYORUZ!”