Ramazan ayı hepimize hayrla geldi. Hoş geldi sefalar getirdi.
Herkes aynı şeyleri söylüyor. Herkes aynı serzenişlerde bulunuyor fakat hiç kimse elini taşın altına koymuyor. Korkularımız bu kadar büyük mü? Yoksa inancımız bu kadar küçük mü?
Kime veya neye inanıyorsa inansın insan, bu ona enteresan bir biçimde cesaret verir. Çünkü bir yere aittir.
Bakıyorum da bizler sadece korkularımıza aitiz. Korkularımız bizi öyle sarmalamış ki… hani “alegori” diye bir kavram var.
Aslında “Alegori” Platon’un savunduğu bir felsefe kavramıdır. “Mağara Alegorisi”
Mağara alegorisi: mağaraya hapsedilen insanların, dışarısını, gördükleri gölgelerden ibaret zannetmeleridir. Bu bir sanrıdır. Biri gelir ve mağarada hapsedilenlere gerçek dünyadan bahseder. Fakat onlar öyle boğulmuşlardır ki algıladıkları dünyada, gerçekleri görmek duymak bilmek istememektedirler. Algılarının hapsindedirler aslında.
Önümüzde büyük bir gerçek duruyor!
FİLİSTİN!
Filistin’i ve beraberindeki zulüm görenleri savunmak Müslümanların üzerine Farzdır. Çünkü bir Müslümana yapılan eziyet, zulüm tüm Müslümanlara yapılmıştır. Bunun için evveliyatla Müslümanlar bu farzı yerine getirmelidirler.
Filistin’i savunmak İnsanlık görevidir. Çünkü suçsuz masum insanların gördüğü eziyet zulümdür. Her insan, zulmün karşısında olmak zorundadır.
Kadın haklarını savunduğunu iddia edenler…
Çocuk haklarını savunduklarını iddia edenler…
Hepsini geçiyorum!
İnsan haklarını savunduklarını iddia edenler…
Konu FİLİSTİN olunca alegorik bir saplantıya mı girdiniz?
“Alegori” yani “Yanılsama”
Yok yani böyle bir şey! Korkuları kendiniz üretiyorsunuz! İçine saplandığınız o korku bataklığı sizi yutmuş! Yırtın bu korkuları ve gerçekleri görün!
Biri gelir ve size gerçeği anlatır. İşte ona inanın. Çünkü o doğruyu söyleyenlerden. Doğruyu söylediğini nereden mi biliyoruz? Düzen bozuluyor. Düzene aykırı cümleler kuruyor. “Bireyselliği” değil! “Kolektifliği” savunuyor. Kendi çıkarlarını değil, senin çıkarlarını düşünüyor. Senden bir ücret de talep etmiyor. İşte o gerçekleri söylüyor.
Yaşamak mı? Ölmek mi?
Kimse, kimseyi böyle seçenekler arasında bırakamaz. Herkes eşit haklara sahip yeryüzünde. Yani birisi kalkıp diğerine, sana iki seçenek sunuyorum; “yaşamak mı istiyorsun, ölmek mi? Ölmeyi seçersen öldüreceğim, yaşamayı seçersen izin vereceğim.” diye.
Demezler mi adama “sen kimsin?”, “ne hakla böyle şey yapıyorsun?”, “sana ne oluyor?”
Kimsin sen? Bu hakkı nasıl kendinde görüyorsun? sen kendini ne sanıyorsun?
Siyonist, faşist, işgalci kafirler ordusunun, Filistin’e yaptığı tam olarak bu! Hiçbir hakkı yokken, hiçbir üstünlüğü yokken, hiçbir sebep yokken! Kendi topraklarında, kendi evlerinde, kendi vatanlarında olan Filistin halkına “Yaşamak mı? Ölmek mi?” dediler. Fakat bu seçenek değildi. Zorunluluktu! Ve zorunlu olan ÖLMEK’ti.
2 milyar Müslüman, alegorisine bulanmış vaziyette, kafasını kuma gömmüş. Birgün o kafayı, kuma gömülmüş vaziyette boynundan vuracaklar.
Onuru, haysiyeti, şerefi, özgürlüğü için yaşayan insan; onursuzluğu, köleliği, gayrı-şerefi ve gayrı- haysiyeti tercih eder oldu.
Ne için?
Tamamen YANILSAMA!
Meğer hepsi bir hiç, hepsi gölge-imiş!