Aşk’a dair onlarca, yüzlerce belki binlerce şiirler, şarkılar, gazeller, serenatlar söylenmiş. Aşk öyle bir duygu ki, tarifi asla mümkün değil. Çünkü aşk görecelidir.
Mevlana’ya sorarlar: “Allah’a nasıl Kavuşurum?” diye.
Mevlâna demiş: “Hiç âşık oldun mu?” önce âşık ol.”
Âşık olmak esaslı bir yürek işidir!
Bildiğimiz yürek değil haa! Ruhla bütünleşmiş bir yürek. Aşk ruhla bütünleşince, aşka gönül vermiş olursun. Gönlün aşk olur.
Aşkıyla ünlenen, tarihten günümüze kadar yankı yankı gelen ve kimi aşıkların maşuklarında beklediği sadakati özlemle dinlenen… Romeo ve Juliet!
Hepimiz biliyoruz ki, Shakespeare’in ünlü ölümsüz aşk dramasında, Romeo Juliet’i ilk gördüğünde âşık olur. Ona; o meşhur balkon altında, serenat yapar, şarkılar söyler. Kalbinde, onun ne kadar SONSUZ ve ÖLÜMSÜZ olduğunu haykırır. Juliet için yapamayacağı şey, atılamayacağı tehlike, göze almayacağı güçlük yoktur. Her türlü eza ve cefayı seve seve çeker. Yeter ki, Juliet ile beraber olsunlar.
Fakat imkansızdır kavuşmaları. Oysa madem kavuşamıyorlardır, neden devam etsinler bu dünya üzerinde bedenî bir ömür sürdürmeye… öylece birbirinden uzaklarda! Son bulsun bedenlerine dolanıp duran bedbaht ruhları yaşamaya. Ve kavuşamayacaklarını anladıklarında, yaşayacaklarsa ayrı mekanlarda, hiç yaşamamayı tercih ederler bu dünyada. Romeo zehri içer ve Juliet kavuşur ona, fakat zehri içmesine engel olamaz. Romeo’su kapatmıştır gözlerini bu dünyaya, ne gereği vardır daha fazla yaşamaya!
Kıyar Juliet canına.
***
Geçtiğimiz sezonlardan birinde Romeo ve Juliet oyununun modern dans eşliğinde günümüze revize edilmiş bir oyununu izlemiştim… Sanatla başladık. Sanatla devam edelim. “Okumak zekayı kibarlaştırır.” Diyen Cemil Meriç’i Rahmetle ve Özlemle anıyor… bu güzel cümleyi “Sanat zekayı ve insan davranışlarını kibarlaştırır.” Diyerek (kendimizce) değiştiriyoruz/yorumluyoruz.
Hepimiz o meşhur eseri yukarıda bahsettiğim şekliyle biliyoruz. Shakespeare Romeo ve Juliet’te dramatik bir son tercih etmiş. Kavuşamayan aşıklar.
Dönelim oyuna!
Bir gün bir yönetmen “ya hu ölümsüz aşklarını okuyarak büyüdüğümüz Romeo ve Juliet kavuşsaydı acaba ne olurdu?” diye sormuş olmalı sanırım. (Bilemiyorum tabi! İşin şakası bu.)
Fakat yönetmen Ben DUKE Romeo ve Juliet’i günümüze revize etmiş. Adına da “Juliet And Romeo” demiş. “Aşıklar kavuşunca; evlilik, geçim derdi, çocuk sorumluluğu gibi birtakım yükleri omuzlayınca… o ölümsüz aşktan geriye ne kalıyor” u merak etmiş ve güncele uyarlamış. (Lost Dog’s Juliet & Romeo Trailer (youtube.com))
Birbiri için tatlı canından vazgeçmeyi göze alan iki aşık(!) bi takım sorumluluğun altına girince işler epey değişiyor. Herkesi karşısına alacak kadar cesur, ruhlarını bedenlerinden ayıracak kadar gözü karalardı. Kavuşunca ne oldu? Tüm bu yaşanılanlar rüya mıydı?
Sorumluluklar artınca, yani geçim derdi… faturalar… kira… mutfak masrafları… Romeo Juliet’ten kaçmaya başlamıştır. Çünkü biri diğerine sürekli kızıyor. Sürekli bir tartışma ortamı, sürekli bir gerginlik… Juliet Romeo’ya tahammül edemiyor. İkisi de birbirlerini görmek bile istemiyorlar. Hele bir de bebek doğunca, seyreyleyin gümbürtüyü. Romeo eve gelmek, Juliet’in o gergin sinirli halini görmek istemiyor. Bunun için dışarıda olabildiğince zaman harcıyor. Sırf evde uyanık geçireceği zamanı azaltmak, Juliet’i daha kısa görmek için! Juliet’inse Romeo’dan beklentisi vardır. Ev işlerinde ve bebek bakımında ona yardımcı olması gibi…
Sahi ne oldu o “Ölümsüz Aşk”a? Pişman mı oldular?
Bir yerde okumuştum “eğer Romeo ve Juliet birbirlerini gerçekten sevmiş olsalardı “VE” bağlacı ile bağlanmazlardı. Tıpkı Mecnun’un Leyla’ya olan aşkının gerçekliği karşısındaki bütünleşmeleri gibi olurlardı. Bir parçanın bütünlüğünü ifade eden kelimeyle yani İLE’yle bağlanırlardı.”
Kısacası aşka gönül verilirse aşık maşukta hemhal olur, yok olur, aşk olur. Her türlü zorluk, sıkıntı, eza, cefa tatlı gelir. Bedenî zevklerin peşi sıra gelen aşk’ımsı duygulanım bir “VE” ile zoraki bağdaştırılırsa eğreti durur.
Sahi “Aşk Nedir?” veya “Aşk Neydi?”
İçi boşaltılmış duyguların adına AŞK dediler.
Neden?
Birini her şeye rağmen sevebilmek çok mu zordu? Canlarına kıyacak kadar birbirlerini sevdiğine inandırıldığımız “Aşık”lar gerçek olamaz mıydı? Sorumluluklara rağmen “aşk” olamaz mıydı?
Sorular uzayıp gider… hepimiz “Bir olan aşkta yok olalım” diye dua ve temenniyle, bir parça akıllarda sorular bırakarak, yazımı sonlandırıyorum.
Aşkla. Duayla. Selametle.