Bundan on beş yıl önce ilk videomu yüklemişim Youtube’a. O zamanlar, sadece video paylaşmak ve becerilerimi insanlara sunmak heyecanıyla yüklediğim bir videoydu. Bir çokları gibi… Youtube, henüz içerik üreticilerine para vermiyordu. Site gittikçe yaygınlaşmaya ve video paylaşımı sektöründe tekelleşmeye başlayınca, içerik üreticileri bu alanı, popülerleşmenin bir aşaması olarak görmeye başladılar. Böylece yarış başladı. Herkes daha ilgi çekici video üreterek, daha çok takipçi avına çıktı. Bu acımasız safaride, her şey mübah olmaya başladı ve işte o zaman yoğun samimiyetsizlikler, manipülasyonlar ve sahte hayatlar ortaya çıkmaya başladı. Takipçi sayısı; hem popülarite, hem itibar hem de para getirmeye başladı. Popüler içerik üreticileri sponsor almaya başlayınca, doğrudan veya dolaylı ürün sunumu çağı, video paylaşım aleminde, başlamış oldu. Yani zaten dibine kadar reklama ve ürün fetişizmine maruz kalan bizler, farklı bir alanda da buna maruz kalmaya başladık. Ve soluk alacağız derken, tekrar boğulmaya devam ettik. “The Sosial Dilemma” isimli belgeseldeydi sanırım: “Bir şey ücretsiz sunuluyorsa, ücreti sizsiniz.” diye bir söz vardı. Evcilleştirilen hayvanlar gibi, önce yemleyip sonra faydalanılıyor bizden. Maalesef ilkel bir benzetme ama doğrusu bu. Kapitalizm karşısında insan sadece tüketici.
Youtube, içerik üreticilerine reklam gelirinden pay vermeye başlayınca da, ortalık, tabiri caizse, birbirine girdi. Bu saatten sonra para kazanmak isteği, her şeyi dümdüz etmeye yetti. Youtube tarihin gördüğü belki de en değerli görsel kütüphane; fakat bir o kadar da tarihin gördüğü en riyakar platform. Çünkü paylaşma istediği, bilgiyi yayma güdüsü, popülarite, ilgi gibi insani kavramalar, parayla ölçülmeye başlayınca, bu kavramların içi boşaldı. Toplumsal, vicdani, insani norm, kriter, hassasiyet hiçe sayılmaya başlandı. Ve yapmacık, sahte, manipülatif insanlar zirvede dolaşmaya başladı.
Örneğin; bir ürün alacağım zaman, muhakkak YouTube’da inceleme videosu varsa, izliyorum. Bu videolardaki öneri ve yorumları dikkate alarak, tercihimi yapıyordum. Fakat son zamanlarda sponsorluk alan popüler YouTube kanallarının taraflı yorumları, hevesimi oldukça kaçırdı. Bir çok video kategorisinde böyle; her şey reklam eksenli. Bu da inandırıcılığı gittikçe yok ediyor.
Sadece Youtube’da değil; Twitter (komple manipülasyon) ve Instagram da (son zamanlarda iki gönderiden biri reklam) aynı politikayı güdüyor. Görünürde bir kazanç sağlıyor olabilir bu durum; ama uzun vadede sosyal medya bir şekilde çökmek zorunda. O yüzden “Metaverse” diye hiçbirimizin zerre ihtiyacı olmayan bir şey uydurdular. Onlar emin olun bizi bizden iyi tanıyorlar. Her sosyal platformun bir süre sonra içi boşalmak zorunda. İçi tamamen boşalınca, insanlar da ondan soğumaya mahkum. Hal böyle olunca, bu devasa şirketler de, eskisini yenilemeli ya da yenisini eskinin yerine koymalılar. Bu onlar için bir varlık sorunu.
Özellikle son dönemlerde, ne yaparlarsa yapsınlar eninde sonunda bu yapmacık dünyaların yenileceğini düşünüyorum. İnsanlar teknolojiye batarken aslında teknolojiden iğreti olmaya ve soğumaya başlıyor. Günümüz teknoloji üreticileri, insanlar için teknolojiyi su gibi, hava gibi, besin gibi vazgeçilmez hale getirmeye çalışıyorlar. Cüretkarca, teknolojiyi bedenimize bile entegre etmeyi düşünüyorlar. Ama tüm bu çabaları ters teperek, insanları teknolojiye karşı daha temkinli davranmaya zorluyor. Teknolojinin daha tekinsiz olduğunu hissediyor insanlar.
Aç gözlü, hırslı şirketler, sürekli ağzına ateş atılarak büyüyen ve daha çok ateş isteyen metalik ejderhalar gibiler. Odun kalmayınca bizi alacaklar ağızlarına. Matrix, neden gelmiş geçmiş en iyi bilimkurgu filmlerinden birisidir biliyor musunuz? Çünkü senaryosu akla çok yatkındır. En ürkütücü bilimkurgu gerçeğe en çok benzeyenidir.
Bence onlar olmadan da bir süre yaşamayı denemeliyiz. İlerde, çok da zorlanmamak adına…