“Black mirror”, distopik bilim kurgu hikayelerinin anlatıldığı, çokça yeni kavram ve etkileyici olay örgüsü olan bir dizidir diyebiliriz. Dizinin her bir bölümünü izlerken bize anlatmak istediği şey, bilim-kurgudan ayrılmadan, geleceğin ne șekilde gerçek olabileceği ve teknolojinin bireyleri ve toplumları nasıl etkileyeceğidir.
Günümüz toplumu ve insanlarını anlatan, günümüze en yakın bölüm olan “Nosedive” sosyal medya platformu olan ve instagrama çok benzer bir uygulamanın, yaşamın her alanına yansıdığı ve büyük ölçüde etkilediği bir gelecekte geçiyor.
Bu gelecekten biraz bahsetmek gerekirse insanlar, arkadaş olanlar, toplumun her kesiminde yer alan bireyler birbirlerinin eylemleri ve paylaşımlarını telefon aracılığıyla oyluyor, beğeniyor ve kendi toplam beğeni puanlarını yüksek tutabilmek adına her şeyi yapabiliyorlar. Bu puanlar ise onların yaşam standartlarını ve statülerini belirliyor. Örneğin puanı yüksek biri oldukça lüks bir arabaya binebilirken, puanı düşük olan birey arabaya sahip olabilecek vasıfta bile olamayabiliyor.
Günümüzde de olduğu gibi her şeyin beğenilmek için yapıldığı ve toplumda kendini kabul ettirmekten ibaret olduğu bir dünya burası. Kahveyi tadı kötü bile olsa yalnızca paylaşım yaparak beğeni ve puan toplamak için alındığı bit sahte dünyadan bahsedebiliriz.
Ne yazık ki günümüzde de takipçi sayısı çok olan, beğeni sayısı artsın diye uğraşan ve sürekli etkileşim sağlayan insanları çok merak eder ve buna göre onları yargılar, değerlendirir, kendi dünyamızda belli bir yere koyarız.
Sosyal mecralarda özgür olduğumuzu düşünsek de burada sorgulamamız gereken oldukça fazla soru var. “Black Mirror”ın bize sorgulattığı şey de şu oluyor: “Gelecek karamsar mı?”
Teknolojinin karanlık yüzü bu dizilerde oldukça karşımıza çıkıyor.