Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve COVİD-19 adı verilen hastalığa yol açan koronavirüs, Antarktika hariç tüm kıtalara yayıldı. COVID-19 dediğimiz virüs Aralık ayının sonlarında solunum yolu belirtileri ( ateş, öksürük, nefes darlığı ) ile gelişen bazı hastalarda yapılan araştırmalar sonucunda 13 Ocak 2020’de tanımlanan bir virüstür. Salgının başlangıcında bu bölgedeki deniz ürünleri ve hayvan pazarında bulunan kişilerde tespit edilmiştir. Yani virüsün kaynağının hayvandan geldiği bilinmektedir. Sonrasında insandan insana bulaşarak yayılmıştır.
Benim bu yazıda üzerinden durmak istediğim konu, insanların zihninde yer edinmiş ölüm korkusu, başka insanlara bulaştırma endişesi, geleceğin nasıl olacağı kaygısı, virüsün toplum üzerindeki etkilerini genel anlamda ifade etmeye çalışacağım. Bildiğiniz üzere sosyolojinin nihai amacı var olan bir sorunu beyin süzgecinden geçirerek rasyonel ve olası çözüm yollarını aramasıdır. Başlıkta da anlaşılacağı üzere bireylerin korkusu, virüsün kendilerine ve başkalarına bulaşmasını engellemektir. Bu anlamda sosyolojinin fobisini fomit olarak tanımlamamız mümkündür. Fomit ne demektir? Fomit, parazit yada mikrop gibi enfeksiyon etkilerini taşıyabilen herhangi bir cansız obje. Deri hücreleri, saç telleri giysiler vs. bulaş kaynağı olabilir. Halk ağzıyla ifade edersek, yüzeyden bulaşılması durumunu açıklar. Bir birey günde iki yada üç bin kez yüzüne dokunur. Bunlar arasında kapı kolları, musluklar, asansör düğmeleri ve birbirimize olan temasımız vs. bunlar fomite dönüşür. Toplumdaki huzursuzluğun kaynağında bu durumlar yatmaktadır. Gündelik rutinler bağlamında kısaca bir örnekle açıklamaya çalışalım. Sabah evden çıktım. Asansör düğmesine bastım. Kapı kolunu çekerek dışarı çıktım. Markete girdim ve içindeki nesnelere olan temasım ile eve geri döndüm. Temastan kaynaklı virüsü kapma ihtimali var. Aynı zamanda eşi ve çocuğuna teması, bununla beraber en az 10-15 kişiye bulaştırma ihtimaliyle karşı karşıya kalınabilir. Bu anlamda neler yapılması gerektiğiyle ilgili uzmanlar sosyal medyada bilgileri aktarmaktadır. Dolayısıyla sosyolojinin üzerinde durması gereken yukarıda açıkladığım örnekten kaynaklı toplum içerisindeki bireyin görevi ve tutumlarıdır. Yani bir bireyin virüsü bulaştırma durumu göz önüne alındığında salgına dönüşmesi ve yayılma hızına bakıldığı zaman küresel ve kaotik bir ortama kayışını gözlemleyebiliyoruz. Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ) COVID-19 virüsünü çok fazla sayıda insanı tehdit eden, bulaşma ve yayılma faktörünü dikkate alarak virüsü pandemi olarak ilan etti. Durumun vahameti açısından tehlikenin boyutunun önemini kavramakta fayda vardır. Bireylerin bilinçlilik seviyesi göz önüne alınarak sosyal psikolojik eğitim süreçlerinin başlatılması ve virüsten korunmanın ne kadar önemli olduğunu idrak edilmesi gerekir. Bu görevi sağlayacak her halükarda devletin ideolojik aygıtları olacaktır. Devletin ülke düzenini sağlamasında yardımcı kuvvetler dediğimiz bakanlıklar halkın huzurunu, refahını ve güvenliğini sağlamak. Küresel salgınla mücadelede toplumu sosyal, ekonomik ve psikolojik etkilerini de dikkate alarak hizmet etme mecburiyetindedir. Küresel pandemi ile mücadelede sosyologlar ileriyi görme anlamında birçok fikir üretmiştir. Bu anlamda görülen salgınlar toplumda derin yaralar açmıştır. Yapılan saha çalışmaları neticesinde ortaya çakacak ve çıkabilecek olası hipotezler, sosyolojiye yol göstermiştir. Günümüzde Ulrich Beck risk toplumu kavramsallaştırmasıyla açıklamaya çalışmıştır. Buna göre modernizmin “donmuş” sorunlarının yeniden işlevsellik kazanması ve küresel sürecinin doğal dönüştürücü etkisi öngörülemez, kontrol altına alınamaz bir küresel ortamı meydana getirmiştir. Ulus-devlet başta olmak üzere devlet yapıları ve siyasal kurumların azalan etki ve kontrol kapasiteleri, teknolojik gelişmelerin doğurduğu öngörülemezlik algısı, küresel gelir eşitsizliğinin derinleşmesi ve dolayısıyla ortaya çıkan sosyal gelirim ve çatışma potansiyeli gibi bir dizi kaotik gelişme risk toplumu kavramsallaştırmasının dayanak noktasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla risk toplumunun varlığını görebilmek mümkündür. Ancak devlet yapıları kaynak açısından toplum sosyolojini iyi okumak zorundadır. Küresel pandemi’nin kontrol altına alınabilmesi için tutarlı politikalar yapılmalı ve öngörülebilir eylemlerin tehdit olmasının önüne geçebilmesi için planlı ve hesap edilebilir verileri reel anlamda sağlaması durumunda kayıp sayısını en aza indirmesi mümkün olabilir. Virüsün ilk olarak ortaya çıktığı Çin’in virüs ile mücadelede nasıl bir yol izlediğine göz atalım. Çin’deki tedbirler öncelikle sıkı karantina uygulamaları ve sokağa çıkma yasakları ile başlatıldı. Wuhan şehrine olan seyahatler kısıtlandı. Kamusal alanlar kapatıldı. Sadece hastaneler, eczaneler ve marketlerin çalışmasına izin verildi. Bununla beraber sokaklarda yaygın bir şekilde termal kameralar ile insanların ateşi ölçüldü ve takip edildi. Ayrıca bu süreçte sosyal medya uygulamalarının da etkin bir şekilde kullanıldığı bilinmekte. Herkese online olarak yeşil, sarı, kırmızı olarak kodlar verildi ve enfekte olan kişilerin uygulama üzerinde herkes tarafından takip edilmesi sağlandı. Devletin uygulamaları salgının kontrol altına alınmasını kolaylaştırdı.
Sonuç olarak sosyolojinin fobisi fomit’in bulaş kaynağı olması doğrultusunda küresel salgının gün geçtikçe vaka sayısını arttırdığını söyleyebiliriz. Bunun için devlet yapılarının alacağı tedbirler bireylerin bilinçlilik durumlarını gözlemleyecek heyetler ve topluma korku değil; farkındalık oluşturabilecek sosyal aktivitelerin önemini vurgulamak gerekir.
Bir sonraki yazımda Türkiye’de virüsle mücadelede alınan önlemlerin ve toplum nezdindeki önemini dile getirmeye çalışacağım..!