Hiçbir şeyi geri çevirmiyor, hiçbir şeyi reddetmiyorsun. İlerlemeyi bıraktın çünkü zaten ilerlemiyordun. Tekrar yola çıkmıyorsun, ilerlemek için bir gerekçe bulamıyorsun. Bir perşembe akşamı günleri unutup, yollarda sakince yürümeyi tercih ediyorsun. Bir inşaat alanı manzarası kötü olduğu halde insanların dikkatini çekiyor, beraber uzunca izliyorsunuz kepçeleri… Bir başkasını dinlerken beraber mutsuz olduğunuzu görüyorsunuz. Kalkıp gittiğinizde kimse birbirini arayamıyor. Günün ilerleyen saatinde ağzında son içtiğin acı kahvenin tadı geliyor. Sigaran yok artık… Kendisi sosyetelerle takılıyor. Sen zaman geçirmek için bağımsız sinemanın olduğu sokaklardan geçiyorsun, sokaklarda yürüyorsun, yemek yiyorsun, eve dönüyorsun, ışığı kapatıyorsun ve uyuyorsun. Uyuman için yorgun olman gerekiyor ve bunun için bütün gün gezmek durumunda kalıyorsun. Parasız olmak her zaman aklında, bir yerde… İstediğin işi yapmak için yaşın çok ilerlemiş, akrabaların ölmüş, bir tek senin onlara bir şeyler anlatmak için mezarlıklar inşa etmişler. Bu olayı pek sevmiyorsun. Ziyaretlerini erken bitiriyorsun. Tramvay yolundan yürüyüp kimse tarafından ezilmek istemiyorsun. Doğup büyüdüğün ülkeyi başkaları tadını çıkararak yaşarken, sen Devlet Tiyatrolarının ya da Şehir Tiyatrolarının oyunları -nasıl güzel olur- diye uzaktan seminerlere katılıyorsun. Bazı şeyleri yapmak için yaşın çok ilerlemiş. Gençleri dinleyip, ileride yapacak işlerini dinliyorsun. Tavsiye veriyorsun. Senin gibi olmalarını çok istiyorsun. Çünkü başarılı olamayan insan küf gibidir. Durduğu yerden, durduğu halde yayar bakteriyi… ondan ona, bundan buna… Bazı şeyleri yapmak için yaşın çok ilerlemiş.
Herkes gibi olamıyorsun. Kafan dağınık ya da bir şeyler seni çok kırmış. Bir bar taburesinin üstünde genç kadınlarla sohbet etmeyi özlüyorsun. Böyle bir şey yapmadığın halde özlemek; senin için garip bir durum. Bazı şeyleri yapmadığın halde onları özlüyorsan, yaşamın boyunca pişmansın demektir. Bu hayatı yaşadığından, yürüdüğünden, hoş sözlerden ve bu kadar kibar olduğundan dolayı pişmansın demektir. Yürüyorsundur, uyumak için… Sen geçtiğin zaman sönen sokak lambasının altında duruyorsundur. Bu sayede kısa bir süre görünmez oluyorsundur. Odanda duran kütüphane artık dikkatini çekmiyor, okumadığın kitaplar çürümeye doğru yol alıyorlardır. Zaten bu zamana kadar okuduğun bütün kitapların hiçbir şeye yaramadığını öğrenmişindir. Hatta sefalet içinde olan yazarlarla aynı hayatı yaşayacağını bilmiyorsundur. Oysaki Camus gibi veba değil de Tolstoy gibi yalnızlık ve parasızlık çekmişindir. Bukowski kadar kadınlarla birlikte olmamışındır da Dostoyevski’nin Beyaz Geceler kitabındaki hayalperest yazarımızın; Nastenka isimli kadın gibi bir kadına aşkını gizli tutmuşundur. Şimdi tamam desen, bunu yapacağım desen, yapabilir misin? Bazı şeyleri yapmak için yaşın çok ilerlemiş.
Hayatın; istifasını vermiş bir kadının masanın üzerindeki eşyalarını toplayıp, kutunun içine koyduğu eşyalar kadar olduğunu anlıyorsun. Oradan oraya taşınmak yerine, yürüyorsun sadece… Sokakları, bağımsız olan şeyleri hala seviyorsun. Sinemayı, politikayı, tiyatroyu, yazarları, kadınları, adamları ve çocukları… Bağımsız olmadığın için seviyorsun. Bazı şeyleri toparlamak için yaşın çok geç olabiliyor. Ölmekte istemiyorsun. Daha ne olabilir, diye merak ediyorsundur. Bir kadın seviyorsundur, hepsi budur aslında. Saflık ve duygu bir arada olunca yetmediğini görüyorsundur. Çünkü işin içinde nezaket de vardır. Birisi gel dese, artık hayatın bu yönde şekillenecek dese, tamam diyebilir misin? Belki tamam dersin. Bu da senin hayatını başa döndürmenin hikayesidir. Çünkü hiçbir şeyi geri çevirmiyor ve hiçbir şeyi reddetmiyorsun. İlerlemeyi bıraktın çünkü zaten ilerlemiyordun. Bazı şeyleri yapmadığın halde yaptım demek, seni yüceltmek yerine hapşırma etkisi yaratıyordur. Etkisi de bu zaten. Bir şeyi çok iyi yapamayacağını herkes biliyor. Bu yüzden ya başa sarıyorsun makarayı ya da aynı şeyleri yapmaktan çekinmiyorsun.
Özdemir Erdoğan
Aç kapıyı gir içeri
3 dakikalık iyi hissettirecek.