Hayatımızda günden güne meydana gelen mobilite, bizlerle ne de güzel oynuyor. Somut bir edvanterde bu durumu ispatlamaya çalışırsak; teknoloji, hayatın her alanında aktüel durumda ve insanın hem sosyolojik hem de psikolojik dünyasında baş köşeye oturmaktadır.
Toplumbilimcilerin, teknolojinin serüvenini bir tarihi çizgiye oturttuğu tüketim ve ağ toplumları bizi son olarak bir “dijital toplum” modeline ulaştırmıştır. Felsefi kafalarda veya paradigmalarda yer alan ütopya ve ideal dünya kavramları, günümüzün teknoloji modelinde somutlaşmaya doğru evrimleşerek sanal toplum (sanal ortam ) kavramına denk düşmektedir. İnsanların hayallerini, fikirlerini, isteklerini, beslediği ütopik dünya bilgisayarlaşmış toplumlarda somut bir görünüme bürünmektedir. Bunun yanında bilgisayarlaşmanın postmodern örgütlerde yaygınlaşması ve akabinde iktisadi, hukuki, politik ve diplomatik amaçlara hizmet etmesi örgüt içinde bireylerde bir ayrıcalık hissiyatı vermektedir. İşlemlerin bir veya birden fazla ağ üzerinde gerçekleşmesi işlerin aksamasını engelleyerek, kolay bir işlemler ağı oluşturdu. Formel ilişkilerdeki bu hızlı ve düzenli işleyişin verdiği kolaycılık ve bilgisayar bilgisini kullanabilme karizması bireyler için bir avantaj ve ego mekaniğine dönüşmektedir. Formel ilişkilerden sıyrılarak enformel ilişkilerde de yer alan bilgisayarlaşma, internet ağlarının devreye girmesiyle günlük hayatın ve sosyal ilişkilerin vazgeçilmezi oldu. İşte tam burada internetin otonom hale bürünmesi ve ticarileşmesi enformatik araçlarda muazzam bir teknolojik gelişme yarattı. Tam da bugün için konuşacak olursak akıllı telefonların ve lüks bilgisayarların, tablet vs. ürünler için tasarlanan programlar sanal ortam gerçeğini ortaya koymaktadır. Sosyal medya uygulamalarının çeşitliliği ve farklı özellikte uygulamaların varlığı girift bir durum ortaya koymaktadır. Meydana gelen bu karmaşa insan hayatını doğrudan etkilemektedir. S. Freud’un ego üçgeni( id, ego, süperego) dijitalleşen toplumuzda insan benliğini çok iyi anlatmaktadır. Freud’un psikoanalitiğinde, harekete geçirici id, dengeleyici ego , ahlaki ve toplumsal birikim ise süperegodur. Dijital toplum modelinde insanların benimsediği sosyal medya dünyası insanları bilinçli bir durumdan uzaklaştırarak sahte bir bilinç benliğine itmektedir. İnsanlar gerçek anlamda bir ego sahibi değil ve süperegoyu doğru bir şekilde kullanamamaktadır. İd ise meydana gelen gelişmeler sonucunda beynin algıladığı gibi beyne sinyaller gönderir. İd (haz ilkesi), beyin fonksiyonlarının hareketlerine göre şekillenir. Fotoğraf çekme hastalığı, self çılgınlığı, durum paylaşma takıntısı, ve daha neler birer id icraatıdır. Bununla birlikte ego bir sahte gerçeklik , süperego ise ahlaki bir bozulmaya dönüşür. Ahlaki sorunlar, birer sosyal sapma eylemi meydana getirir.
Kitty Genovese Sendromu adındaki sosyo-psikolojik sendrom, sosyal medya aracılığıyla dijital toplumlarda yaygınlaşmaktadır. Gündelik hayatta karşılaştığımız olumsuz veya kötü olayların meydana gelmesinde müdahale veya engelleme ve düzensiz gidişatı düzeltmeye yönelik girişiminin yerine video veya fotoğraf çekimi ve sosyal medyada paylaşımı yer almaktadır. Süperego tam da bu noktada ahlaki bir tersliğe dönüşmektedir. Meydana gelen olumsuz olay anında, ahlaki veya vicdani hareketlenmenin olmaması fakat olay sonrasında, sosyal medya paylaşımlarında vicdani bir duygunun ve toplumsal mesajların sıklığı gerçek anlamda bir sahteciliğin içine düştüğümüzün göstergesidir. Goffman pek de haksız değildi hani “modern insan sahtekardır . “derken. Benliğin sunumunda bir ego oyununu bir dramaturji metaforuna benzetmesi ve insanın iki yüzlü olduğunu ilişkilere göre sahne arkası ve sahne önü kavramları ile açıklamaktaydı. Günümüzde ise sosyal medyanın insani benliğe tam da yaptığı budur.
Ego insan benliğinde bir denge mekanizmasıdır. Dengenin bozulmasının sosyal ve psikolojik nedenleri olabilmektedir. Bunlar yalnızlık, aşağılık kompleksi, başarısızlık, savaş, doğal afet, toplumsal olaylar gibi kişide bebeklikten başlayarak var olabilen ve egoyu biçimlendiren gelişmeler olabilmektedir. Beğenilme, üstünlük gösterme, ayrıcalık, lüks gibi karizma fantezilerini tetikleyen id, haz ilkesinin gereklerini yerine getirmektedir. Fakat her insanda olmayan bu duygular kişinin geçmiş yaşantısına göre iken bu duyguların olması da yine kişinin yaşantısına göredir. Sosyal medya ise bütün bu duyguların toplamını oluşturmaktadır. Kişinin saldırgan bir yapıda olması veya mülayim bir kişiliğe sahip olması sanal ortamdaki hareketliliğine bağlıdır. Fakat dijital toplumlarda sosyolojik anlamda özenme durumu yaygın bir durumdadır. Soysal medya sahasında yapılan bir paylaşımın trende dönüşmesi özentiliğin en somut örneğidir. Bunun yanında birincil(akraba) ve ikincil (arkadaşlık) ilişkilerde sanal ortamda devam edilmesi paylaşımlarda misillemelere yol açmaktadır. Yapılan bir fotoğraf paylaşımına karşı farklı bir fotoğraf veya başka bir paylaşımın yapılması gibi durumlar çok sıklıkla gerçekleşmektedir. İnsan benliği sosyal medyaya alışınca da hem sosyolojik hem de ruhsal anlamda olumsuz çözümlemeler yaratmaktadır. Bu da var olan ahlaki ve insani değerlerin başka tarafa kaymasına ve hızlı bir kültür çözümlemesine yol açmaktadır.