Bu kavramı belki ilk defa duyuyorsunuz. Belki de daha önce duydunuz ve biliyorsunuzdur. Verstehen kavramı sosyolojinin “ana damarı” rolünü görmektedir. Verstehen Almanca’da “anlama” anlamına gelen bir kavramdır. Toplum mühendisliği için elzem bir kanı niteliği taşımaktadır. Sosyoloji dünyasında bu kavramın nihai anlamda mucidi Max Weber’dir. Weber’e göre; verstehen, bir metin veya sosyal fenomen için bir duygu beslemeden ziyade, sistematik ve titiz araştırmayı içerir. Başka bir deyimle verstehen araştırmanın rasyonel prosedürüdür. Weber’in verstehen kavramının yorumuyla ilgili anahtar soru verstehen’in somut çözümlemeleriyle ilgili olarak üç önemli kaide üzerinde durmaktadır. Bunlardan; birincisi anlama; ikincisi açıklama; üçüncüsü ise yorumlama’dır. Weber’in düşünce dünyasında, yöntem bakımından anlama açıklamadan da nedensel çözümlemeden de önce gelir. Çünkü açıklamak için önce anlamak gerekir. Anlamak bir anlamı olan olgular arasında mantıklı bir bağlantı kurmak demektir. Zihinsel bir düşüncenin temellendirilmesinde gerek bireysel gerekse de toplumsal bir davranışın çözüme kavuşturulması bağlamında verstehen kavramının önemine değinmektedir. Weber’in düşüncesinden hareketle sosyoloji günlüğünün temel kurgusu üzerinde, toplumun düşünüş tarzını dikkate alarak belirleyeceğim ilkeleri sizlerle paylaşmak isterim.
Nihayetinde hepimiz biliyoruz ki düşünmek eylemi insanlar için vazgeçilmez bir eylemdir. Birinci ilke olarak düşünme yetimizi neden yetirdik? Bu sorunun bireysel anlamda birden çok cevabı olabilir. Ancak düşünme azmi çerçevesinde hiçbir cevap doğruluk değeri taşımaz. İkinci ilke anlama yetisi başka bir deyişle Verstehen mucizesini neden ve nasıl kaybettik? İnsanların anlama eylemi için yapabilecekleri her ne olursa olsun, geleceğin kurgusu ve yarınlar için atılacak adımların akıbeti ve kendinden emin bir şekilde doğru seçenekleri değerlendirebilmesi açısından endişeye mahal verilmeden umut dolu olabilmesi bireylerin sergileyebileceği en önemli eylemdir. Ancak karmaşık duyguların tesirinden kurtulamamış bireyin anlama yetisini aydınlığa çıkarabilmesi, sadece bir mum ışığının gölgesi kadar olur. Üçüncü ve son ilke ise açıklama ve yorumlama kabiliyetidir. Bütün bireyler için en önemli ilke olmakla beraber, aynı zamanda nedensel bir çözümlemedir. Zihinsel sürecin varış noktasıdır. Bu bağlamda her bireyin bir kimliği, ideolojisi ve inancı vardır. Kavramların oluşturduğu ilkeler çerçevesi farklı renklerin, anlaşılır tartışmaların ve ilkelerden taviz verilmeden inanılan davanın nedensel bir çözümü açıklama ve yorumlama için önemlidir.
Dolayısıyla düşünme, anlama, açıklama-yorumlama bireysel bir rol için hiçbir zaman yeterli kalmamıştır. Bu anlamda Verstehen kavramı, bireyin davranışlarının açıklanmasında anahtar bir etken olabilir; Ancak toplumsal olarak varmaya çalışacağımız nokta evrensel bir ruhu yeniden gün yüzüne çıkartacak bir eylem olmalıdır. Düşünce post modern çağda sadece bireysel bir eylem değildir; toplumun elzem bir medeniyete ulaşabilmesi için üretkenliği, bilgi alışverişini canlandırıp yeni bir dünya yaratmak için çaba sarf etmenin gerekliliğini algılayabileceğimiz olgusal süreç olmalıdır. Yine anlama yetisi, toplumsal evrimin düşünce harmanında hakikati keşfetmenin birincil nedenidir. Yani okuma çağına evirilmemiz gerektiği ve her bir araştırmanın hayat karşısında toplumsal olarak deneyimleyebileceğimiz nesnel ve rasyonelliğin dersine duymuş olmamız gerektiğini belirlememiz gerekir. Ezcümle açıklama ve yorumlama uygar bir toplum için, sağlam bir sosyoloji için; kutuplaşmayı, saygısızlığı, değersizliği vs. bunlara benzer olumsuzlukları inanın bir saniye bile harcamak akla ziyandır. Bunun yerine herkese kucak açmayı, kozmopolit bir toplum yaratmayı, bütün renklere, evrensel hukuka ve adaletin tesisi için bir ömür harcamayı yeğlerim.
Son olarak diğer yazılarıma nazaran ve yol gösterici anlamında muhterem bilge İbn-i Haldun’un iki mucizevi kavramıyla bitirmek isterim. Bunlar ‘umran’ ve ‘asabiyet’ kavramlarıdır. Umran; bir toplumun yaptıklarının ve yarattıklarının bütününü yani toplumsal düzenini, din ve inançlarını, örf ve âdetlerini, tarihini ve kültürünü kapsar. Asabiyet ise tarihsel gelişmenin harekete geçirici gücü olup toplumsal dayanışmayı ifade eden bir kavramdır. Özetle, düşünmeliyiz, üretmeliyiz, umut dolu olmalıyız..!