Türkiye, her yıl bir önceki yıla oranla turizmde önemli gelişmeler yaşamaktadır. Gelin son rakamlara bakalım ve bu doğrultuda düşünelim. Türkiye’ye, 2016’da 25 milyon 352 bin turist gelmiş. Bu sayı 2017’de ise 32 milyon 410 bine çıktı. 2018 yılının genel verileri bulunmadığı için istatistik kurumları tarafından yayınlanmadı. Rakamlar yanıltmaz.
Peki sizce, turist ziyaretlerindeki artışın sebebi nedir? Nedenler arasında, ucuz bir ülke olma yolunda her yıl yaşanan olumsuz gelişmeleri sayabiliriz. Bir başka deyişle, ekonomik açıdan diğer ülkelere göre, paramızın değer kaybetmesidir. Aklınıza ‘‘ ucuz malın alıcısı çok olur.’’ sözü gelebilir. Bu husus aklımızda bulunsun. Ekonomi eleştiri noktası ayrı bir konu başlığında ele alınabilir. Bugün esas konum ekonomiyle ilgili değil.
Türkiye’nin her şehri farklı turistlik değerler kapsamasına rağmen, İstanbul diğer şehirlerden daha fazla ilgi görüyor. Mesela, 2016’da Londra’da yapılan Dünya Turizm Fuarı çerçevesinde açıklanan listede, İstanbul 9 milyon 174 bin turist ziyaretçisiyle 15’inci sırada yer almış. Listenin 29’uncu sırasında 6,1 milyon turistle Antalya bulunuyor. İstanbul’un tatil yeri olarak seçilmesinin başlıca sebepleri; boğaz manzarası, Galata Kulesi, Kız Kulesi, restoranları, eğlence merkezleri gibi birçok etken gösterilebilir. Fakat bunların dışında popüler olmayan sanatı, tarihi, kültürü ve muazzam insan kalabalığıdır. Evet yanlış okumadınız. İnsan kalabalığı yazıyor. Tabi bu kalabalık kavramını açalım. Toplumsal kaynaşma ile toplumsal yaşamın nasıl işlediği yani birebir bizler gibi yaşamayı deneyimliyorlar.
Turistler farklı şehirlerdeki insan nüfusuna karışmayı, kalabalık içerisinde yaşamın nasıl bir duygu/haz verdiğini bilmek, deneyimlemek istiyorlar. Aslında tam olarak şöyle; farklı kültürün özelliklerini mikro ölçüde tanımak, anlamak için kalabalığa karışıyorlar. Bir dakika durun ve şu soruyu kendinize sorup düşünün. Başka bir ülkenin kültürünü tanımak için kalabalığa karışır mıydınız? Bu soruya çok azınız ‘‘Evet’’ demiştir.
Yaşadığımız yüzyılda, maalesef popüler kültür ürünleri kültürel ürünlerden, sanattan, tarihten daha fazla önem kazandı. Bunu söylemek içler acısı çünkü bir toplumun sanatı, kültürü ve tarihi yarınlarına bıraktığı en büyük mirasıdır.
Anthony Giddens’a göre; ‘‘Kültür, bir toplumu oluşturan bireylerin değerlerini, normlarını, materyallerini, dini törenlerini ve eğlence adetlerini içerir.’’
Şimdi neden insan kalabalığı dendiğini anlamışsınızdır. Turistler toplumun yarınlarına neler bırakacağını, gelecekteki insanların nasıl bir kültürel yapıya sahip olacakları yönünde her şeyi merak ediyorlar. Üniversite hayatımda, arkadaş ortamında, bir bilgi edindim/duydum. Bazı öğrenciler Erasmus Programı gibi çeşitli programlar aracılığıyla deneyim kazanmak amacıyla yurt dışına çıkıyorlar. Burada gördükleri eğitim süresince de yabancı ailelerde konaklıyorlar. İşte bu aileler öğrencilerimizin kendi evlerinde ücretsiz kalabilmelerine izin ve imkan veriyorlar. Bunu ilk kez duyduğumda çok şaşırmıştım. Ama bugün bunu daha iyi anlıyorum.
Toplum olarak çok büyük zenginlikleri içeren bir kültürümüz bulunuyor. Bireysel gelişimimiz açısından sadece kendi kültürümüzle sınırlı kalmamalıyız. Başka kültürleri tanımalı, onlarla iletişime geçmeli ve temel yapılarına açık olmalıyız. Tabi bunları yaparken kültürel asimilasyon tehlikesini de göz ardı etmememiz gerekiyor.
Sağlıcakla kalın…