Sabahki içtimadan sonra yatağına uzanan Mehmet her zaman olduğu gibi kulaklığını takıp radyosunu açmıştı ve daha açar açmaz duyduğu türkünün melodisi ile birlikte tüyleri diken diken olmuştu. Bir süre melodiyi dinledikten sonra türküdeki “Sen oğlunu geri dönmez say anne” sözü ile birlikte gözündeki yaş yıllardır hayalini kurup giydiği üniformasına akmıştı. Bir anda bütün sevdikleri, başta anası, gözünün nuru karısı ve de en önemlisi daha koklamaya doyamadığı çocukları gözünün önünde canlanmıştı ve içinden bir ses “Ya şehit olur da geri dönemezsem” diyordu ama Mehmet bu bayrak için gerekirse hiç düşünmeden canını bile verirdi, çünkü vatan olmazsa gelecek olmazdı.
Radyodaki türkü sona erdikten sonra haberler başlamıştı ve ilk haberde uzun zamandır konuşulan bedellinin kabul edildiği söylenmişti. Bunu duyan Mehmet’in bir anda gözü karşısında duran Al Sancağa takılmıştı ve aynanın karşısında yıllardır hayalini kurduğu üniformasına bakarak şöyle diyordu “Bir insan neden bu üniformayı giymemek için para verir ki? Sebebi ne? Benim yıllardır hayalini kurduğum bu üniformanın içinde şehit olmak mı?” diye kendisine sormuştu.
Askere giden Mehmet, Ahmet veya Ali’nin parası olmadığı için mi gitmişti ya da askere gelmemek için satacak bir arabası mı yoktu. Tabi ki de hayır onların paradan daha önemlisi vatan sevgileri vardı, üniforma sevgileri vardı, bayrak sevgileri vardı ve onlar için bu bir sevdaydı çünkü askerlik Peygamber Ocağıydı. Belki askere gelmemek için sebep olan şehitliğin her gece hayalini kurarak uyuyorlardı çünkü onlar vatan sevgisinin ne demek olduğunu tam olarak biliyorlardı. Akıllarına şehitlerimizin emaneti olan çocuklar geliyordu. Bu yüzden “BEDELİ” ne olursa olsun vatanlarını korumaktan gurur duyuyorlardı.
Yukarıda bulunan kişiler tamamen kurgudur. Gerçek kişi kurumlarla alakası yoktur.