Neyi neden yaptığımızı bilmeden bir takım bilinmezlikler içinde sadece alışkanlıklarımız doğrultusunda yaşamaya çalışıyoruz.
Yeni bir sabaha uyanırken amaçsızca, sadece gözlerimiz açıldığı için uyanıyor, gece yine sadece gözlerimiz kapandığı için uyuyoruz .
Hâlbuki insan güne başalarken hedefleri ve idealleri için yeni şeyler yapmak için uyanmıyorsa, gece uyurken ideallerine ulaşmak için hayaller kurarak uyumuyorsa, uyumanın ya da uyanmanın ne anlamı kalır?
İnsan doğduğu andan itibaren içinde bulunduğu toplumun kuralları ve kalıpları içine doğuyor. Bu kalıplar içine doğan insan, sanki bulunduğu toplum kuralları onu hayatta tutan yegâne şeylermiş gibi sarılıp kalıyor.
Herkes gibi belli yaşa geldiği için okula gitmek zorunda kalan çocuk, okulda öğretmenin düşündüğü gibi düşünmek evde anne babasının davrandığı gibi davranmak zorunda kalırken, basmakalıp karakterli bir toplum yapımız oluştu.
Aslında bakılırsa büyük bir çoğunluğu Müslüman olan toplum yapımızın İslamiyet’i seçme sebebi anne, babasının ve büyüdüğü çevrenin Müslüman olmasıdır.
Bu durum her devirde kendini tekrara mecbur olan bir olgudur. Cahiliye Arap devrinde, bedevi Araplar tebliğlere, kendi atalarının dinlerinden vazgeçemedikleri için kutlu çağrıya kayıtsız kalmışlardır.
Bu durum maalesef günümüzde kendini tekrar ederken, İslamiyet’in özünü, emrini, ruhunu bilmeyen, sırf doğduğunda kulağına ezan okunduğu için inanmış gibi görünen Müslümanlar oluştu ve bu bize milyonlarca şuur kaybına mal oldu.
İnandığın değerin ve ideallerinin özünü, niteliğini kavrayamadıktan sonra, kulluğu Allah’ın emri için değil de anne- babası Müslüman olduğu için yapıyorsa eğer insan, inandığı din Allah’ın dini İslamiyet değil, anne- babasının dini olmuş demektir. Ve bunun adı asla İslam ya da Müslümanlık değildir.
Aynı şekilde çocukluk döneminde karakteri oluşmayan ya da oluşmasına sistemin müsaade etmediği çocuklar ileriki yaşamalarında topluma ya da kamuoyuna göre kendini şekillendirmeye başlıyor.
Bunun sonucu olarak kendi fikirleri oluşamadığı gibi başkalarının fikirlerini kendine dogma olarak kabul edip onlara kurtarıcı olarak sarılma hastalığına yakalanıyorlar. İnsan başkasını ya da başkasının fikirlerini kendisi için kurtarıcı olarak görmeye devam ettikçe, daha da derine batmaya mahkûmdur.
İnsanları kurtaracak olan yegâne şey kendi fikrîleri ve özünü kavrayarak sarıldığı idealleri ve inançlarıdır.
Dün milliyetçiliği ayaklar altına alırken bugün modern akımlardan etkilenip milliyetçilik kisvesine bürünmeye çalışanlar, karakterleri oluşmadığı için her rüzgârda yön değiştirmeye mahkûm olmaya devam edecekler.
Bu bir bakıma sadece onların değil bütün toplumun sorunu. Sistem insanları aynı şekilde yaşamaya, düşünmeye maruz bıraktığı sürece bu tarz düşünce ve yaşayış tarzı devam edecektir.
Özetle mühim olan her devrin adamı olmak değil, her devirde kendi karakterinde taviz vermeden, kendi fikirlerini savunabilen adam olabilmektir.