İnsanların içindeki en derin duygudur sosyoloji. Sosyoloji insanı hayata bağlar. Bireyin içinde bulunduğu sosyal yapının işleyişi, toplumla olan etkileşimi ve kendisini anlamlandırması sosyolojinin en önemli prensibidir.
Ben, bu cümleleri kurduğumda sosyoloji birinci sınıfın ikinci yarısı idi. Bu yüzden bu üç cümlenin hayatımdaki önemi yadsınamaz. Birinci cümleden başlarsak, sosyoloji nedir? Sorusundan hareketle o derin duyguya ulaşılabilir. Yani sosyoloji: Toplum içindeki bireyi, grupları, kurumları bunlar arasındaki ilişki ve etkileşimleri yine bunlardan ayrı ayrı ve/veya müştereken kaynaklanan sorunları ve meseleleri bağlantılar kurarak inceleyen bilim dalıdır. Toplum içindeki bireyin toplumsal yapı ile entegrasyonu sosyolojinin en önemli özelliğini oluşturmuştur. Bireyin içindeki derin duygu da bu amaçla ortaya çıkmıştır. İkinci cümleye baktığımızda, birey hayata karşı bir rol üstlenecek. Yani birey toplumu oluşturan yapı taşları dediğimiz gruplar, müesseseler (kurumlar) ile etkileşim içerisinde olup, kendini konuşlandıracağı bir yerde ve kendisine sorular soracaktır. Sorulan her bir soru, çetrefilli düşüncelere yönlendirecektir. Bu noktada birey, hayatı yeniden anlamlandıracak, düzen içerisinde kendini bulacaktır. Son cümleye gelirsek, sosyolojinin temellendirilmesi bağlamında “neden sosyoloji” sorusunu anlamlandırmamız açısından yol gösterici olacağını belirtmekte fayda olacaktır. Bu nedenle sosyoloji, insanın hayatını karakterize eden, düzeni bulmaya, onu anlamaya ve anlatmaya çalışır. Sosyoloji toplumsal yapı içerisindeki bireyi her anlamda kuşatarak, bireyin hayat serüvenini; anlamlandırmanın ötesinde toplum içindeki rolü ile kendini bulması açısından “neden sosyoloji” bağlantısını, problem ve meselelerle düşünsel bir payda kurarak kendini yapı içerisinde var etmeye çalışacaktır.
Birey sosyolojiye merhaba (selâmün aleyküm) diyerek hayatını dizayn etmeye başlar. Toplumsal yapı içerisinde sorun teşkil edebilecek her türlü problemi çözmek için bir çok düşünceyle mücadele içerisinde olacaktır. Hayatın dinamizmine dahil olabilmek için harcanan emeklerin, verilen mücadelenin, son mertebede elde edilecek zaferin mahiyeti (amacı) insanoğlunun toplumsal çözümlemeler ile müdahil olduğu sosyoloji ile mümkün olacaktır. Sonuç olarak sosyolojinin isim babası olan August Comte’un toplum ve birey ilişkisini özetleyen güzel bir sözüyle bitirmek istiyorum. Comte şunu der: “ Milletlerin gelişmesi ve ilerlemesi insan tasarımlarının bir sonucu değildir, insan faaliyetlerinin bir sonucudur..!”