Vazgeçilemez olanın ne olduğunu belirlemek ne kadar zor bu zamanda. Evvela vazgeçilemez olanı tanımlamak gerekir. Olmadığında hayatımızda derin bir boşluk hissi uyandıran, hayatımızı idame ettirmek için olmazsa olmaz olan veya hayatımıza anlam ve değer katan şeyler diye tanımlamalar yapılabiliriz.
Bunlar neler olabilir? Nelerden vazgeçemez insan?
Hava, su, toprak,
Adalet, hakkaniyet, hak ve hukuk,
Vicdan, gönül,
Akıl, bilgi, irfan, marifet ve hikmet,
Karakter, kişilik ve benlik bütünlüğü,
İman, ibadet, ahlak ve bunların toplamı olarak din,
Tabiat, mahlûkat ve evren…
Listeyi uzatmak mümkün, ancak yukarıdaki maddelerin her biri hayatımızı, dünyamızı, ruhumuzu, geleceğimizi, ahiretimizi, içinde yaşadığımız toplumu, tabiatı, mahlûkatı ve ben’i doğrudan etkileyen, olmadığı zaman bizi eksik bırakan vazgeçilmezlerimizden en önemlileri…
Bunların fert ve toplum düzeyinde tesisi ve korunması için sayısız çetin mücadeleye girilebilir. Bu uğurda canlar ve ömürler feda edilebilir.
Aslında vazgeçilemez olmayan ama onlarsız hayatımızı sürdüremeyeceğimize inandırıldığımız sahte vazgeçilemeyenler girdi yaşantımıza:
Makam, mevki, koltuk ve şöhret,
Güç, kuvvet ve iktidar…
Gücü elinde tutma tutkusu en kadim arzusudur insanoğlunun. Yaşadığı dünyayı daha yaşanılabilir kılmak için, insanın olmazsa olmaz görevlerinden biridir yönetmek. Ancak yönetmek, önce insanın kendi benliğinden başlar. Kendi ruhsal bütünlüğünü kurmakla, kendi var oluş cevabını aramakla, Allah karşısında ki konumunu bilmekle, varlık aynasında ki yansımasını görmekle, kendi eksiklik ve kusurlarınla mücadele etmekle, mümeyyiz bir akılla bilginin, ilmin, irfanın ve hikmetin peşine düşmekle, kendin dışındakileri kendin gibi bilmekle başlamalı insan yönetmeye, ötelemeden, ötekileştirmeden.
Sonra “mülk ”ün Allah’ın olduğunu bilip idrak etmekle, kabullenip mülk üzerinde hak iddia etmemekle dünyaya bakmalı. Bütün makam, mevki, güç ve iktidarın yalnızca Allah’a ait olduğunu ruhuna, aklına, vicdanına ve dünyasına kazımalı insan. Mülkü ’ün sahibiymiş gibi davranarak yaratılmışlara, kibir ve egonun gölgesinde kendi dünya ve ahiretini yakmamalı. İktidardan kaynaklanan gücü, Allah’ın izni ile kullanmalı, ezmemeli, yok etmemeli, sindirmemeli. Tam aksine mazlumlara, mağdurlara, ezilmişlere kol kanat germeli.
Makamın gücünü birilerinin keyfi çıkarları için harcamamalı. Hak, hukuk ve adaletten vazgeçmemeli. En yakını ve hatta kendi için dahi Allah’ın kurallarını kayıtsız uygulamalı. Hz. Ebu Bekir gibi, yanılırsam beni düzeltin diyebilmeli, Hz. Ömer gibi, devletin kandilini söndürüp, kendi kandilini yakabilmeli özel işleri için, Hz. Hüseyin gibi, adaleti tesis, zulmü def etmek ve din için bir avuç insanla zalimin karşısına dikilebilmeli.
Yapamadığını düşündüğünde, insanlar uygulamalarından razı ve mutlu olmadığında, işler doğru gitmediğinde, vazgeçebilmeli yönetici makamından, koltuğundan.
Makam, mevki olmasa da insan varlığını sürdürebilir. Ancak, adalet, hakkaniyet, iman, irfan ve diğerleri olmadığında insan da olmaz toplum da. İnsandan geriye sadece kuru bir ceset kalır.
Velhasılı sevgili dost, yeri gelince bırakabilmeli insan kendinden vazgeçmemek için, kendin kalabilmek için.
Fotoğraf kaynak: myblogtr.com