Her bir karışı kanla sulanan yüce bir toprak var ayaklarımızın altında. Öylesine asil, öylesine bereketli ve ölesiye bizim. Her biri özel, binlerce şehit var mavi gökyüzünde. Kutsal bir örümcek ağıyla kaplı yurdun her bir köşesi. Sımsıkı kenetli bileklerimiz var bizim; kesilmez, kesilemez, kesilmesi teklif dahi edilemez. Bundandır içimizdeki sevgi, yüreğimizdeki iman, gözümüzdeki vatan aşkı.
Kemik sesinin bir millete verdiği hediyedir vatan bizim coğrafyamızda. İmkansızlıklar içinde göğüs göğüse verilmiş savaşların umut ışığıdır istiklalimiz. Aslında hissetmek de yaşamakla bir nebze de olsa eşdeğer olsaydı eğer hepimiz yaşadık Çanakkale’de tüm hücrelerimizle. Çünkü aradan geçen yüzyıla rağmen dün gibi sanki yaşananlar. İçimizde derin bir his var hala buğulu. Haykırışlar kulaklarımızda. Ruhumuz kol geziyor her 18 Mart’ta. Bedenen orada olmasak da kalp gözümüzle yaşıyoruz adeta. Hele ki Gelibolu Yarımadasını gezdiyseniz her şey daha bir anlamlı oluyor. Şehitler Abidesi’nde, Kilitbahir’de, Seddülbahir’de, Conkbayırı’nda, Arıburnu’nda iliklerinize kadar her şeyi hissedebiliyorsunuz. Siperlerde gezerken mermi sesleri hiddetle kulağınızda yankılanıyor sanki. Seyit Onbaşı size selam veriyor olanca heybetiyle. İçinizde huzur, gurur, onur ve minnet dolu ağaçlar yeşeriyor. İyi ki diyorsunuz; tüm dünyaya inat iyi ki bu cennet vatan bizim.
Bir milletin küllerinden yeniden doğuş destanıdır Çanakkale. Tek bir karış toprağın bedelinin, binlerce masumun, gözü yaşlı anaların, el birliğinin, kan birliğinin, can birliğinin emanetidir bizlere. Umudun ta kendisidir Çanakkale. Düşmek üzere olan son kalenin, sönmek üzere olan son mum ışığının, ölmek üzere olan bir milletin büyük ateşidir. Masa başı kirli oyunların, düşene bir tekme de sen atın, içimizdeki düşmanların perişan olduğu yerdir. Tüm ezilenlerin sesi, kurtuluşun müjdecisi, bölünmezliğin teminatıdır.
Denizden saldırılarla ele geçirilemeyince karadan saldırıların başladığı, Ulu Önder Atatürk’ün savaşmayı değil ölmeyi emrettiği tek cephe Çanakkale’dir. Gencinden yaşlısına herkes Çanakkale’nin düşerse o zamanki başkent İstanbul’un da dolayısıyla tümden ülkemizin elden gideceği bilinciyle; vatan için, bayrak için, bağımsızlık için ölüme koşmuşlardır. Onlar Fatih kadar kararlı, Yavuz kadar cesur, Kanuni kadar güçlü ve Atatürk kadar önderdiler. Bir ulusun kahramanlığının, bir olmuş yumruğun gücünün, bir gözyaşının sesiydiler. Bugün, şanlı al bayrak gökte dalgalanıyorsa, ezanlar susmamışsa, diller “Türk’üm, doğruyum, çalışkanım!” diye bağırıyorsa, nerede bir şehit olsa yanıyorsa bütün yürekler; hepsi ölmeyi emredilenlerin ve bir ulusun kaderini yeniden yazanların büyük eseridir. Ne kadar büyük, merhametli ve barışçıl bir millet olduğumuzu binlerce kilometre öteden savaşa gelip hayatını kaybedenlerin bile bizim çocuklarımız olarak anılmasında dahi görebiliyoruz. Yüreğimiz o kadar yüce ki en zor şartlarda “Yurtta sulh, cihanda sulh.” diyebiliyoruz. Bizler savaşın karanlık yüzünün, adaletin, insanlığın, sevginin gücünün, atalarımızın kıymetinin, bayrağımızın, vatanımızın kısacası birliğimizin öneminin o kadar farkındayız ki başta bize bu mirası bırakan atalarımız olmak üzere kendimizle ne kadar gurur duysak az.
Çanakkale Zaferinin 103. yılı “Ne mutlu Türküm diyene!” diyenler, kendini Türk hissedenler, tarihini hissedenler, vicdanlı insanlar, istiklali için ölümü göze alanlar, bir milletin gücünü tüm dünyaya haykıranlar ve bağımsızlık mücadelemizin örnek olduğu tüm sömürge halklar adına kutlu olsun. Tüm şehitlerimizi ve başta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm gazilerimizi minnetle, şükranla, saygıyla yad ediyorum. Allah(c.c.) hepsini Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e komşu eylesin. Bugün bağımsız olarak yaşıyorsak ve kendi vatanımızda nefes alabiliyorsak hepsi sizin eseriniz. Bizlere bıraktığınız bu eseri korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak da bizim görevimiz olacaktır. Ay-yıldız’a selam olsun.