İslâm İle Müslümanlık Birbirinden Nasıl Ayırt Edilebilir?

İslâmî ilimler üzerine -uzmanlık düzeyinde- eğitim almamış olan ve Arapça bilmeyen kimsenin, bu iki din arasındaki uçurumun farkına varabilmesi, maalesef hemen hemen imkânsızdır.

 

Çünkü Müslümanlık, ilginç bir senkretik din olarak -en fazla İslâm’dan ve- birçok dinden aşırmalarla -zaman içinde- yapılandırılmıştır. Fakat İslâm’dan taşınan unsurlar o kadar çoktur ki bunların Müslümanlığa kazandırdığı görüntü -özellikle İslâmî ilimlerde uzman olmayan ve Arapça bilmeyen- büyük kalabalıkları oldukça yanıltıcı mahiyettedir. Tabiatıyla bu gayretler, yüzyıllar boyu sürmüş, kriz ve kaos dönemlerinde daha çok yoğunlaşmıştır. Büyük ihtimalle âlimlerin zendekaya[1] karşı verdikleri mücadeleler yetersiz kalmış, sonuç olarak -çok geçmeden vicdanları ve yaşam alanlarını tamamen terk eden- İslâm’ın bıraktığı boşluk, bu din tarafından doldurulmuştur. Dolayısıyla zihinlerde bugün kemikleşmiş bulunan Müslümanlığı İslâm’dan ayırt etmek -erbap olmayanlar için- çok zordur.

 

Müslümanlığın İslâm’dan ayırt edilebilmesi; ikisinin Kur’ân ve Sünnetteki kriterler ışığında karşılaştırılmasıyla ancak mümkündür. Bu işlemi, ilk önce -Arapça dilbilgisi kuralları yardımıyla- Kur’ân-ı Kerîm’in ilgili ayetlerini incelemek suretiyle başlatmak şarttır. Bu temel kuraldan yola çıkarak (İslâm) ve (Müslümanlık) kelimelerini, Kur’ân-ı Kerîm’in içinde aramamız lâzımdır.

 

Hemen vurgulamak gerekir ki «Müslümanlık» sözcüğü, Kur’ân-ı Kerîm’in hiçbir yerinde -kesinlikle- yer almamaktadır! Çünkü;

 

1) Her şeyden önce; -maalesef- İslâm’a yakıştırılan bu yapay adın -Türkler arasında- kullanımı, Osmanlı dönemine rastlar. Nedenine gelince; Osmanlılardan önce Türkler bu ismi, -büyük olasılıkla- aynen İranlılar gibi «Moselmanî» şeklinde kullanıyorlardı. Çünkü toplum, İran (Fars) kültürünün derin etkisi altında bulunuyordu ve (örneğin Gaznelilerde ve Selçuklularda) devletin dili (Türkçe değil) Farsça idi.

 

2) Müslümanlık sözcüğü: üç ayrı dilden devşirilerek birbirine yamanmış, üç parçadan ibaret bir bileşik isimdir: (Müslüm+an+lık) Bu üç parçadan (Müslüm) kesiti, Arapçadan alınmış ve fahiş bir şekilde çarpıtılmıştır; çünkü doğrusu: (Muslim مُسْلِم)’dir. Bu parçanın ilk hecesindeki (ü) sesi de Arapça değildir.

 

İkinci kesit: «ân» hecesidir. Bir aidiyet eki olan bu hece, Farsçadan alınmadır. Bilindiği üzere İranlılar, «Müslüman» kelimesini «Moselmân» şeklinde telaffuz ederler. Bu kelime, (vaktiyle Türkler tarafından Musliman şeklinde seslendirilirken) zamanın akışı içinde çarpıtılarak «Müslüman» kalıbında sabitleştirilmiştir. Bu kelime de Kur’ân-ı Kerîm’de yer almamaktadır.

 

Üçüncü kesit ise: «lık» hecesidir. Bu hece; Türk dil bilgisinde (yapım eklerinden), isimden isim türetme ekidir. Arapça ile hiçbir ilişkisi bulunmadığı gibi, Kur’ân-ı Kerîm’de Türkçe hiçbir kelime de yoktur.[2]

 

İslâm’a gelince; bu isim, (elأل takısını alarak)  (الإسلام)Şeklinde Kur’ân-ı Kerîm’de dört kez geçmektedir: Âl-İmrân/19 ve 85; el-Mâide/3; es-Saff/7. Bu âyetlerin hepsi de elbette çok önemli mesajlarla yüklüdürler; ancak Âl-İmrân/19 âyet-i kerimesi -konumuz açısından- daha ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü insanlığa Kur’ân’la gönderilen dinin İslâm olduğu, bu ayette oldukça güçlü bir vurguyla açıklanmaktadır. Bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır ki; Âl-i İmrân Sûresi, âyet/19’da, el-Maide Sûresi âyet/3’te ve el-Hacc Suresi âyet/78’de sözü edilen dinin adı İslâm’dır, kesinlikle Müslümanlık değildir. Aşağıdaki ilmî kanıtlar ışığında bu iki kelime (İslâm ile Müslümanlık) karşılaştırıldığında şu sonuçlar elde edilmektedir:

 

İslâm kelimesi (أفْعَلَ) babından mastardır, bir tek yalın sözcüktür, Arapça: أَسْلَمَ kök fiilinden türemiştir. Kur’ânı Kerîm’de (aşağıda gösterildiği üzere) «Eslemeأسْلَمَ » kök fiilinden türemiş altı farklı sıyga (kip) geçmektedir. Bu sıygalar, toplam 40 tanedir ve Kur’ân-ı Kerîm’deki dağılımları şöyledir:

 

1) Muslimeyni مُسْلِمَيْنِ; Kur’ân-ı Kerîm’de, bir yerde geçmektedir: El-Baqara/128.

 

2) Muslime’ten مُسْلِمَةً; Kur’ân-ı Kerîm’de, bir yerde geçmektedir: El-Baqara/128.[3]

 

3) Muslim’enمُسْلِمًا ; Kur’ân-ı Kerîm’de, iki yerde geçmektedir: Al-i İmrân/67; Yusuf/101.[4]

 

4) Muslimûn’eمُسْلِمُونَ ; Kur’ân-ı Kerîm’de, ondört yerde geçmektedir: el-Baqara/132, 133, 136; Al-i İmran/52, 64, 80, 84, 102; el-Mâide/111; Hûd/14; el-Enbiya/108; en-Neml/81; el-Ankebût/46; er-Rûm/53.

 

el-Muslimûn’eالمُسْلِمُونَ ; Kur’ân-ı Kerîm’de, bir yerde geçmektedir: el-Cin/14.

 

5) Muslimiyn’eمُسْلِمِينَ ; Kur’ân-ı Kerîm’de, sekiz yerde geçmektedir: el-A’râf/126; Yunus/84; el-Hicr/2; en-Neml/31, 38, 42; el-Qasas/53; ez-Zukhruf/69.

 

el-Muslimiyn’eالمُسْلِمِينَ ; Kur’ân-ı Kerîm’de, onbir yerde geçmektedir: el-En’âm/163; Yunus/72, 90; el-Hacc/78; en-Neml/91; el-Ahzâb/35; ez-Zumer/12; Fussilet/33; el-Ahqâf/15; ez-Zariyât/36; el-Qalem/35.

 

6) Muslimât’inمُسْلِمَاتٍ ; Kur’ân-ı Kerîm’de, bir yerde geçmektedir: et-Tahriym/5.

 

el-Muslimât’i المُسْلِمَاتِ; Kur’ân-ı Kerîm’de, bir yerde geçmektedir: el-Ahzâab/35;

 

Meâllerin neredeyse tamamında, yukarıdaki altı sıyga maalesef «tewqifiye» kuralı pervasızca çiğnenerek Türkçeye çevrilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in metninde geçen ve (tevqifiye gereği, Türkçeye çevrilmesi mümkün olmayan) özellikle «İslâm» ve «Muslim» kelimeleri «Müslüman» ve «Müslümanlık» şeklinde tercüme edilmiştir.[5]

 

Sonuç olarak, «Müslümanlık» kelimesi: 1) Arapça değildir; 2) Kur’ânî bir sözcük değildir ve Kur’ân-ı Kerîm’in hiçbir âyetinde yer almaz; 3) İslâm kelimesinin çevirisi olamaz, bu nedenle İslâm dinine ad da olamaz; 4) İslâm’daki «Tewqifiyyeالتوقيفية » yasasına göre -evrensel bir mahiyet taşıyan ve hiçbir dile çevrilmesi mümkün olmayan- «İslâm» kelimesi yerine «Müslümanlık» kelimesi, kullanılamaz; 5) Kur’ân nassında, -(İnne إنَّ) edatıyla te’kiden- kesin surette belirlenmiş olan İslâm’ın, yorumu olarak (Müslümanlığın) kullanılabileceğine ilişkin herhangi bir gerekçe ileri sürmek imkânsızdır; 6) Bütün bu gerekçeleri destekleyen güçlü bir kanıt olarak: Nüfus Müdürlükleri tarafından T.C. vatandaşlarına verilen kimlik kartlarındaki (din hanesine) «Müslümanlık» değil, İslâm kelimesi yazılmaktadır; 7) Dolayısıyla, bütün bu haklı gerekçeler, güçlü kanıtlar ve ilmî tahliller karşısında direnen ve İslâm dinine «Müslümanlık» adını vermekte ısrar eden kimse, yakın gelecekte -Allah’ın izniyle- kurulacak olan bağımsız İslâm Ümmet Meclisi’ne bağlı «İslâm Âlimleri Konseyi»’nin vereceği karara katlanmak zorunda kalacaktır!

 

——————————————————————————————————-

[1] Zendeka (Zındıklık): İslâm’a ait olmayan bir inancı, bir kavramı ya da bir ibadet şeklini İslâm’a mal etme sapkınlığına verilen addır.

 

[2] Bk. وَلَقَدْ نَعْلَمُ أَنَّهُمْ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌ، لِسَانُ الَّذِي يُلْحِدُونَ إِلَيْهِ أَعْجَمِيٌّ، وَهَذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُبِينٌ. (النحل/103). Meâli: Kur’ân’ı ona bir insan öğretiyor’ dediklerini hakikaten biliyoruz. (Komplo niyetiyle) Muhammed’e Kur’ân’ı biri öğretiyor dedikleri kişinin dili yabancıdır. Oysa bu Kur’ân açık seçik bir Arapça’dır. Ayrıca Bk. نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ * عَلَى قَلْبِكَ لِتَكُونَ مِنَ الْمُنْذِرِينَ * بِلِسَانٍ عَرَبِيٍّ مُبِينٍ. (الشعراء/193 – 195). Meâli: (193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık bir Arapça olarak indirdi. İlginçtir; -kimlik arayışı krizinin bir tezahürü olarak- milliyetçi Türkler bu iki ayete karşı çok tedirgindirler!

 

[3] Kelimenin sonundaki (ten): Arap dil gramerinde bir i’rab takısıdır, kelimenin özünden değildir. Ancak, Sarf ve Nahuw ilimlerinden nasibi olmayan kimseler, bunun farkında olamazlar!

 

[4] Kelimenin sonundaki (en); -yukarıda da değinildiği gibi- Arap dil gramerinde bir i’rab takısıdır, kelimenin özünden değildir. Bu sözcük, «Müslüman» kelimesiyle karıştırılmamalıdır. «Müslüman» Kelimesinin sonundaki (an) takısı Farsça’dan alınmıştır. İranlılar bu kelimeyi «Moselmân» şeklinde telaffuz ederler. Bu telâffuz şekli Osmanlılarda da vardır. Nitekim Ziya Paşa’nın bir gazelinde bu kelimenin (Osmanlıca ve Farsça) yazılış biçimi aynıdır, okunuş şekli Türkçede çarpıtılmıştır; Farsçadaki «Moselman», Osmanlıcada «Müselman» olarak telaffuz edilmiştir. Cumhuriyet döneminde bu kelime daha da çarpıtılmış, «Müslüman» olarak seslendirilmiştir! Gazelden alıntılanan ilk dörtlük şöyledir:

 

Bir gün olacak ben gibi nâlân olacaksın,

Ettiklerine sen de peşîmân olacaksın.

Tevsî’-i maişette bütün zikr ile fikrin,

Şeyhim ne zaman, söyle müselmân olacaksın!         

 

Bu ilgiyle hatırlatmak gerekir ki; tarih boyunca Arapça’dan Farsça’ya geçen binlerce kelimenin fonetiği (yani telaffuz şekli) İran’da bozulmuştur. İranlıların etkisiyle Türkçe’ye geçen bu kelimelerden bazılarının fonetiği yeniden değişmiştir. «Müslüman» kelimesi gibi.

 

[5] Hiç Arapça bilmeyen, aynı zamanda İslâmî kültüre sahip bulunmayan birçok kimsenin, -Türkiye’de Kur’ân-ı Kerîm’e meâl yazmak gibi bir hevese- kapılmış olması emsali görülmemiş bir cürettir. Bu tür girişimlerin bile Türkiye’de ne derece bir din ve düşünce anarşisinin yaşandığını kanıtlamaya yetmektedir. Aşağıdaki karşılaştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar bu vahim tabloyu daha net bir şekilde gözler önüne sermektedir

 

Kur’ân-ı Kerîm’de (aşağıda gösterildiği üzere) «Eslemeأسْلَمَ » kök fiilinden türemiş altı farklı kiplerden toplam 40 kelimenin (Türkiye’de yaygın ve tanınmış) 40 meâldeki çevirileri şöyledir:

 

Metinde, madde-1’deki «Muslimeyniمُسْلِمَيْنِ » kelimesi, (Ali Fikri Yavuz, Diyanet İşleri Başkanlığı, Adülbaki Gölpınarlı, Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ahmet Varol, Ahmet Tekin, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Cemal Külünkoğlu, Hasan Basri Çantay, Harun Yıldırım, Hayrat Neşriyat, İlyas yorulmaz, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Süleyman Ateş ve Ümit Şimşek ) hariç, diğer meâlciler tarafından «müslüman olarak», «müslümanlardan» ve «müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir.[5] Doğru meâli: «iki teslim olmuş…» veya «teslim olmuş iki…» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Metinde, madde-2’deki «Muslime’tenمُسْلِمًةً » kelimesi, (Ali Fikri Yavuz ,Diyanet İşleri Başkanlığı, Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ahmet Varol, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Elmalılı Hamdi Yazır, Gültekin Onan, Harun Yıldırım, Hayrat Neşriyat, İlyas yorulmaz, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş ve Ümit Şimşek) hariç, diğer meâlciler tarafından «müslüman olarak» şeklinde tercüme edilmiştir.[5] Doğru meâli: «iki teslim olmuş…», «teslim olmuş iki…» veya «iki boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Metinde, madde-3’deki (Âl-i İmran Suresi, ayet/101’de geçen) «Muslimen مُسْلِمًا» kelimesi; (Elmalılı Hamdi Yazır, Ahmet Hulusi, Abdullah Pehlivan, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, ,Diyanet İşleri Başkanlığı -eski-, Hayrat Neşriyat, Kadri Çelik, Ömer Nasuhi Bilmen) hariç diğer meâlciler tarafından «müslüman olarak» şeklinde tercüme edilmiştir.[5] Doğru meâli: «teslim olmuş…», «teslim olmuş…» veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Metinde, madde-4’deki Muslimûn’eمُسْلِمُونَ  kelimesinin geçtiği:

 

el-Baqara, âyet/132; (Elmalılı Hamdi Yazır, Ahmet Hulusi, Abdullah Pehlivan, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, ,Diyanet İşleri Başkanlığı -eski-, Hayrat Neşriyat, Kadri Çelik, Ömer Nasuhi Bilmen) hariç diğer meâlciler tarafından «müslüman olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli: «teslim olmuş olarak», veya «boyun eğmiş olarak» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Baqara, âyet/133; (Diyanet İşleri Bşk., Ahmet Hulusi, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Bayraktar Bayraklı, Cemal Külünkoğlu, Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Gültekin Onan, Harun Yıldırım, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Hayrat Neşriyat, Hasan Basri Çantay, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «müslümanlarız» «müslüman olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmuşuz», «teslim olanlarız», veya «boyun eğenleriz» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Baqara, âyet/136; (Diyanet İşleri Bşk., Abdülbaki Gölpınarlı, Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Bayraktar Bayraklı, Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Gültekin Onan, Harun Yıldırım, Bekir Sadak, Diyanet İşleri Bşk. -eski-, Diyanet Vakfı, Gültekin Onan, Hayrat Neşriyat, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «müslümanlarız» «müslüman olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmuşuz», «teslim olduk», «teslim olanlarız», veya «boyun eğenleriz» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Âl-i İmran, âyet/52; (Abdülbaki Gölpınarlı, Ahmet Hulusi, Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Bekir Sadak, Diyanet İşleri Bşk. -eski-, İlyas Yorulmaz, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Şaban Piriş) hariç diğer meâlciler tarafından «müslümanlarız», «müslüman olanlarız» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olduğumuza…», «teslim olanlarız» veya «boyun eğenleriz» «boyun eğdiğimize…» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Âl-i İmran, âyet/64; (Abdülbaki Gölpınarlı, Ahmet Hulusi, Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Mustafa İslâmoğlu) hariç diğer meâlciler tarafından «müslümanlarız» «müslümanlar» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmuşuz», «teslim olduk», «teslim olanlarız», veya «boyun eğenleriz» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Âl-i İmran, âyet/80; (Ahmet Hulusi, Bayraktar Bayraklı, Mustafa İslâmoğlu,) hariç diğer meâlciler tarafından «müslüman olduktan sonra» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olduktan sonra» «boyun eğdikten sonra» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Âl-i İmran, âyet/84; (Abdülbaki Gölpınarlı, Abdullah parlayan, Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Bşk., Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Bşk. -eski-, Elmalılı Hamdi Yazır, Gültekin Onan, Harun Yıldırım, Hayrat Neşriyat, İlyas Yorulmaz, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Sadık Türkmen, Süleyman Ateş, Suat Yıldırım, Şaban Piriş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslümanlar» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmuşlarız», «müslimleriz», veya «boyun eğmiş olanlarız» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Âl-i İmran, âyet/102; (Ahmet Hulusi, Elmalılı Hamdi Yazır, Mustafa İslâmoğlu, Şaban Piriş, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olarak», «Müslümanlar olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim olarak», «Müslimler olarak», veya «boyun eğmişler olarak» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Mâide, âyet/111; (Abdülbaki Gölpınarlı, Abdullah parlayan, Ahmet Hulusi, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Bşk. -eski-, Elmalılı Hamdi Yazır, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Suat Yıldırım) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman», «Müslümanlar» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmuşlarız», «müslimleriz», veya «boyun eğmiş olanlarız» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Hûd, âyet/14; (Abdullah parlayan, Ahmet Hulusi, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Elmalılı Hamdi Yazır, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Sadık Türkmen,  Şaban Piriş, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «Artık Müslüman…», «Artık siz Müslüman…», «Halâ siz Müslüman…» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «şimdi teslim olacak mısınız», «artık teslim olacak mısınız», veya «artık boyun eğecek misiniz» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Enbiya, âyet/108; (Abdullah parlayan, Ahmet Hulusi, Ahmet Tekin, Bayraktar Bayraklı, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Sadık Türkmen, Süleyman Ateş, Suat Yıldırım, Şaban Piriş, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim», veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

en-Neml, âyet/81; (Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Diyanet Vakfı, Harun Yıldırım, Hayrat Neşriyat, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Öngüt, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmuş», veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Ankebût, âyet /46; (Abdülbaki Gölpınarlı, Abdullah parlayan, Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Bşk., Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Bşk. -eski-, Elmalılı Hamdi Yazır, Gültekin Onan, Harun Yıldırım, Hayrat Neşriyat, İlyas Yorulmaz, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Sadık Türkmen, Süleyman Ateş, Suat Yıldırım, Şaban Piriş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «müslümanlarız», «müslümanlarıyız» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Teslim olmuşuzdur», «O’na teslimizdir», «müslimiz», veya «boyun eğmiş olanlarız» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

er-Rûm, âyet /53; (Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ali Fikri Yavuz, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Celal Yıldırım, Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Harun Yıldırım, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Şaban Piriş, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «müslümanlarız», «müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Teslimiyet göstererek», «O’na teslim olarak», «Müslim olarak », veya «boyun eğerek» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Metinde, madde-4’deki el-Muslimûn’eالمُسْلِمُونَ  kelimesinin geçtiği;

 

el-Cin, âyet /14; (Adem Uğur, Ahmet Hulusi, Ali Ünal, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet Vakfı, Diyanet İşleri Bşk. -eski-, Gültekin Onan, İlyas Yorulmaz, Kadri Çelik, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslümanlar olursa», «Müslüman olmuş ise» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslimler» «Teslimiyet gösterenler», «teslim olanlar» veya «boyun eğmiş olanlar» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Metinde, madde-5’deki Muslimiyn’e مُسْلِمِينَ kelimesinin geçtiği;

 

el-A’râf/126; (Ahmed Hulusi, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri (eski), Elmalılı Hamdi Yazır, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olarak», «Müslümanlar olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Muslimler olarak», «Teslim olmuşlar olarak», «teslim olanlar» veya «boyun eğmişler olarak» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Yunus/84; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Ali Fikri Yavuz, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı Hamdi Yazır, İlyas Yorulmaz, Kadri Çelik, Muhammed Esed, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Seyyid Kutub, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslümansanız», «Müslüman insanlarsanız», «Müslümanlarsanız» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «muslimler iseniz», «teslim olduysanız», «teslimiyet gösterdiyseniz», veya «boyun eğdiyseniz» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Hicr/2; (Ahmed Hulusi, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmayı», «Teslim olmuş», «teslim olanlardan olmayı» veya «boyun eğmişlerden olmayı» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

en-Neml/31; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Varol, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Harun Yıldırım, Mustafa İslâmoğlu, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olarak», «Müslümanlar olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Muslimler olarak», «Teslimiyet göstererek» veya «boyun eğmişler olarak» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

en-Neml/38; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Varol, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2), Harun Yıldırım, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olarak», «Müslümanlar olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslimler olarak» «Teslim olmuşlar olarak», veya «boyun eğmişler olarak» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

en-Neml/42; (Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmed Hulusi, Ahmet Tekin, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet İşleri (eski), İlyas Yorulmaz, Ömer Öngüt, Sadık Türkmen, Seyyid Kutub, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olmuştuk» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «teslim olmuştuk», «Müslimler olmuştuk», veya «boyun eğmişler olmuştuk» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Qasas/53; (Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmed Hulusi, Ali Ünal, Hasan Basri Çantay, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Suat Yıldırım, Tefhim-ul Kuran, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslümanlardık», «Müslümanlar idik» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslimler idik» «teslim olmuş kimselerdik», «Teslim olmuştuk» veya «boyun eğmişlerdik» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

ez-Zukhruf/69; (Abdulbaki Gölpınarlı, Ahmed Hulusi, Ahmet Ali Fikri Yavuz, Ali Ünal, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri (eski), Elmalılı Hamdi Yazır, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim olmuş» «Teslim olmuş», veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Madde-5’deki el-Muslimiyn’e المُسْلِمِينَ  kelimesinin geçtiği;

 

el-En’âm/163; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Ahmed Hulusi, Elmalılı Hamdi Yazır, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslümanların ilkiyim» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslimlerin ilkiyim», «Teslim olmuşların ilkiyim», veya «boyun eğmişlerin ilkiyim» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Yunus/72, (Abdullah Parlıyan, Ahmed Hulusi, Ali Ünal, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Elmalılı Hamdi Yazır, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olmakla» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim olanlardan olmakla» «Teslim olanlardan olmakla» veya «boyun eğmişlerden olmakla» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Yunus/90; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2), Gültekin Onan, Harun Yıldırım, Hasan Basri Çantay, Hayrat Neşriyat, İbni Kesir, İlyas Yorulmaz, Kadri Çelik, Muhammed Esed, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Seyyid Kutub, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Tefhim-ul Kuran, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olarak», «Müslümanlar olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Muslimler olarak», «Teslim olmuşlar olarak», «teslim olanlar» veya «boyun eğmişler olarak» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Hacc/78; (Ahmed Hulusi,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olarak», «Müslümanlar» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslimler», «Teslim olmuşlar», «teslim olanlar» veya «boyun eğmişler» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

en-Neml/91; (Ahmed Hulusi, Ali Fikri Yavuz, Elmalılı Hamdi Yazır, Mustafa İslâmoğlu, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Ümit Şimşek) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim» «Teslim olmuş» veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Ahzâb/35; (Abdullah Parlıyan, Ahmed Hulusi, Ali Fikri Yavuz, Ali Ünal, Hasan Basri Çantay, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Suat Yıldırım,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim olmuş» «Teslim olmuş» veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

ez-Zumer/12; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Ahmed Hulusi, Elmalılı Hamdi Yazır, Hayrat Neşriyat, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Şaban Piriş, Sadık Türkmen,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslümanların» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim olmuşların» «Teslim olmuşların» veya «boyun eğmişlerin» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Fussilet/33; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ahmet Tekin, Ahmet Varol, Ali Bulaç, Ali Fikri Yavuz, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2), Gültekin Onan, Harun Yıldırım, Hasan Basri Çantay, Hayrat Neşriyat, İbni Kesir, İlyas Yorulmaz, Kadri Çelik, Muhammed Esed, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Seyyid Kutub, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Tefhim-ul Kuran, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olarak», «Müslümanlar olarak» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslimler olarak», «Teslim olmuşlar olarak», «teslim olanlar» veya «boyun eğmişler olarak» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Ahqâf/15; (Abdulbaki Gölpınarlı, Abdullah Parlıyan, Ahmed Hulusi, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı, Diyanet İşleri (eski), Hasan Basri Çantay, Hayrat Neşriyat, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman olanlardanım» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim olmuşlardanım», «Teslim olmuşlardanım» veya «boyun eğmişlerdenim» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

ez-Zariyât/36; (Ahmed Hulusi, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri (eski), İlyas Yorulmaz, Sadık Türkmen, Suat Yıldırım,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim», «Teslim olmuş» veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

el-Qalem/35; (Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ali Ünal, Bayraktar Bayraklı, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfı, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2), İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Öngüt, Suat Yıldırım) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslümanları» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslimleri», «Teslim olanları», «teslimiyet gösterenleri» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Metinde, madde-6’daki Muslimât’in مُسْلِمَاتٍ  kelimesinin geçtiği;

 

et-Tahriym/5; Abdullah Parlıyan, Adem Uğur, Ahmed Hulusi, Ali Ünal, Celal Yıldırım, Cemal Külünkoğlu, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Elmalılı (sadeleştirilmiş – 2), Harun Yıldırım, Hasan Basri Çantay, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Ömer Öngüt, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim», «Teslim olan», «kendini Allah’a veren» veya «Allah’a boyun eğen» gibi yorumlardan biri olabilir.

 

Metinde, madde-6’daki el-Muslimât’i المُسْلِمَاتِ; kelimesinin geçtiği;

 

el-Ahzâab/35; (Abdullah Parlıyan, Ahmed Hulusi, Ali Fikri Yavuz, Ali Ünal, Elmalılı Hamdi Hasan Basri Çantay, İlyas Yorulmaz, Mustafa İslâmoğlu, Ömer Nasuhi Bilmen, Şaban Piriş, Suat Yıldırım,) hariç diğer meâlciler tarafından «Müslüman» şeklinde tercüme edilmiştir. Bu kelimenin -siyak ve sibak ilgileri çerçevesinde- doğru meâli ise: «Müslim», «Teslim olmuş» veya «boyun eğmiş» gibi yorumlardan biri olabilir.

Son Yazılar

YAZAR HAKKINDA 1945 yılında Muş’ta doğan yazar Feriduddin AYDIN, Hz. Hasan’dan devam eden Haşimî Hanedânı’nın 35’inci kuşağındandır. Ataları 1258 de Moğolların saldırısı üzerine Abbasîlerin başkenti Bağdat’tan göç ederek Siirt’e gelip yerleşmişlerdir. Yazar, asırlar boyu ilimle haşir neşir olan ve nesillerine miras olarak bilgi birikimlerini bırakan ailesinin geleneğine uyarak, -hem Türkçe, hem kendi ana dili olan Arapça-, köklü ve çok yönlü bir eğitim aldı. Multilingual olarak yetişen yazar, aşina olduğu yabancı diller sayesinde ve hayata atıldıktan sonra edindiği deneyimlerle geniş bir ufuk kazanandı. Türkiye’de son yüzyıl içinde din, dil ve ahlakta yaşanan yozlaşma ve çöküş süreçleri üzerine çeşitli araştırmalar yaparak (Arapça ve Türkçe) birçok eser verdi. Bunlardan biri de «TARİKATTA RABITA VE NAKŞİBENDİLİK» adlı çalışmadır. ------------------------------------------ ABOUT THE AUTHOR The writer Feriduddin AYDIN, born in Mush Eastern Turkey in 1945, He is the 35th descended from the Hashemite dynasty, which is continuing from Hasan ben Ali. The ancestors were settled in Siirt by immigrating from Baghdad, the capital of Abbasids upon the attack of the Mongols in 1258. The author has received a good and multi-faceted education in both Turkish and Arabic, each of which is his mother's language according to the tradition of his family, which for centuries inherited knowledge as a heritage. The author has gained a great deal of knowledge thanks to the foreign languages he has mastered as he is multilingual and has benefited from the experiences he has experienced since his life. Has conducted various researches on the impact of collapse and corruption in religion, language and ethics during the last century in Turkey. His works were written in Arabic and Turkish. One of his most famous researches is a work called "The Naqshbandi Method Between Its Past and Its Present", written in Arabic and published on the Internet. ------------------------------------------------- عن المؤلف الكاتب فريد الدين آيدن، وُلِدَ في مدينة موش الواقعة شرقي تركيا في عام 1945، وهو من الطبقة 35 من السلالة الهاشمية الممتدّة من صُلب حسن بن علي. أقامَ أسلافُهُ في مدينة أسعرد الواقعة في جنوبي شرق تركيا اليوم، بعد الهجرة من بغداد، عاصمة العباسيين على أثر هجمات المغول في 1258. وقد تلقى المؤلف تعليما جيدا ومتعدد الأوجه، باللغتين التركية والعربية، يُعدّ كل منهما لغتة الأم بالنسبة له وفقا لتقاليد أسرته التي ورثت منذ قرون المعرفةَ كتراث. اكتسب الكاتب آفاقا واسعة بفضل اللغات الأجنبية التي يُتقنها إذ هو متعدد اللغاتِ كما استفادَ من التجارب التي عاشها طوال حياته. أجرى بحوثا مختلفة حول أثر الانهيار والفساد في الدين واللغة والأخلاق خلال القرن الماضي في تركيا. تمت كتابة أعماله باللغتين العربية والتركية. وأحد أشهر أبحاثه هو عمل يسمى "الطريقة النقشبندية بين ماضيها وحاضرها"، وهو مكتوب باللغة العربية يُنشر على شبكة الإنترنت.