Müslümanlığı, Tasavvufçuların Evliyâları Deşifre Ediyor

Müslümanlığın içyüzünü keşfedebilmek için onun birincil dayanağı olan tasavvuf ve onun da temelindeki evliyâcılık hakkında köklü bilgilere sahip olmak gerekir.

 

Tasavvuf, bin yıl önce -İslâm’a alternatif bir din olarak- kurgulanmış bulunan Müslümanlık projesinin temel taşıdır. Tasavvufun da temel taşı evliyâcılıktır. İslâm tarihi -birikimli ve erbap tarihçi sosyologlar tarafından dakik şekilde- araştırıldığı takdirde, vaktiyle İslâm’a karşı başlatılmış olan korkunç savaşın stratejisi için başta üç kavramın belirlendiği anlaşılacaktır: Müslümanlık, Tasavvuf ve evliyâcılık. Bunlar birbirini besleyen üç büyük proje olarak dizayn edilmiştir.

 

Birbirini tamamlayacak şekilde zamanla zenginleştirilen bu üç kavramdan evliyâcılığa olağanüstü bir içerik kazandırılmıştır. Bu sayede Türk Tasavvufu, Müslümanların her alanda yaşamını etkileyen muazzam bir kurum haline getirilmiştir. Bu gayretler, çok geçmeden asırlar önce semeresini vermiş, «Arap Dini» olarak damgalanan ve sahadan tasfiye edilen İslâm’ın bıraktığı boşluk, tasavvuf ve evliyâcılıkla karakterize edilen- Müslümanlıkla doldurulmuştur.

 

Vaktiyle İslâm’ı tedricen yıpratıp onu tarihe gömmek isteyenler, -bu amaçla yola çıkarken, her şeyden önce- insanoğlunun zaaflarını çok iyi keşfetmiş olmalıdırlar. Bu suretle insan psikolojisini yönetmede ve yönlendirmede büyük bir başarı sergilemişlerdir. Ashabın -vahiy karşısında- gösterdiği teslimiyetten ilham alan bu teorisyenler, Müslümanlığı kurgularken, büyük olasılıkla -hedef edindikleri insanların hayalinde- Hz. Peygamberi canlandıracak figürlere ihtiyaç duymuşlardır. Böylece, uygun gördükleri esrarengiz tiplere kerâmet adı altında hayâli roller biçerek -erken dönemde- evliyâcılık akımının temelini atmışlardır. Müslümanlıkta spiritüalist düşüncenin ilk adımda böyle hareketlendirildiğini tahmin etmek güç değildir.

 

Bu suretle Müslümanlığı, -İslâm’ın aksine- bir sırlar dini olarak örmek için zemin hazırlanmıştır. Amaçlı olarak –cami ile mezarlık arasına sıkıştırılan- Müslümanlığa insanı angaje etmek için, -saygıdan ve hayatın bütün disiplinlerinden soyutlanmış- kuru bir kelimeden ibaret kalan «sevgi» sözcüğü, malzeme olarak kullanılmıştır. Onun içindir ki Müslüman Türkler, İslâm’la tanıştıkları tarihten bugüne kadar Hz. Muhammed’i, daima «Sevgili Peygamberimiz» olarak benimsemiş ve onu bu spekülatif nitelik içinde özümsemişlerdir. Nitekim Müslüman Türkün muhayyilesinde hiçbir zaman bir «Şanlı Peygamber» profili canlanmamıştır, bugün de canlanmamaktadır. Aksine Hz. Peygamber, «Sevgili Peygamberimiz» diye zihinlerde ancak -sevimli bir pamuk dede olarak- yaşatılmıştır. Böyle bir şahsiyet ise -bir elinde tespih, öbür elinde baston, ak sakallı sarıklı cübbeli- bir din adamından, ya da bir Nakşibendi şeyhinden farksızdır. Sadece sözleri ve yaşantısı tarikat şeyhlerinkinden biraz daha ezoterik bir mahiyete sahiptir.

 

Anlamı tartışılır bir «sevgili» etiketiyle zihinlere işlenen bu kişiliğin, iblis tiynetli proto tiplerini üretebilmek için birkaç malzemeye daha ihtiyaç vardı. Müslümanlığın teorisyenleri bunları da bulmuşlardır: Gayb (bilinmezlik) ve kerâmet (olağanüstülük).. Evliyâcılık işte bu iki kavram üzerinde temellendirilmiştir.

 

Evliyâ: Arapça bir kelimedir ve çoğuldur. Onun tekili «velî»dir. Fakat Müslümanlar Arapça ile ilgilenmedikleri için çoğulu tekilin yerinde kullanmak, hatta çoğulu «evliyâlar» diye bir daha çoğul yapmak onlar için sorun olmamıştır. Önemli olan veli ya da evliyâya ait sırlar âlemidir; bu âlemde cereyan etmiş olan olağanüstülükler cümbüşüdür. Evliyâcılık bu sayede köklü bir müessese haline getirilmiş, yüzyıllar boyu üretilen kerâmet masallarıyla ciltler dolusu bir mitolojik kültür oluşturulmuştur. Vurgulamak gerekir ki Müslümanlığın temel felsefesi tasavvuf, tasavvufun da cazibe kaynağı evliyâcılık mitolojisidir.[1]

Evliyâcılık mitolojisi; aslında vaktiyle -İslâm’a karşı üretilmek istenen alternatif dinin altyapısını oluşturmak üzere, duygusallaştırılmış kitlelere yönelik- bir «Allah ile aldatma» projesi olarak başlatılmıştır. Dolayısıyla bu yolda sarf edilen gayretlerin sonuç verebilmesi için öncelikle insanların duygusallaştırılması büyük önem taşır. Çünkü rüştünü yitirmiş, mantık ile duygu arsında denge kurmaktan aciz toplulukları hayâl âleminde yüzdürmek, onları batıla, yanlışa ve çirkine inandırmak, hakka, doğruya ve güzele inandırmaktan çok daha kolaydır.

 

İslâm tarihinde, daha doğrusu Müslümanlık tarihinde, -kırılma noktaları olarak nitelenebilen- fitne ve kaos dönemlerinde bu faaliyetler daha çok yoğunlaşmıştır. Çünkü insanların perişanlığından böyle durumlarda istifade etmek, onları bu yollarla sömürmek, daha kolaylaşmıştır. Nitekim «evliyâ» diye meşhur edilen tiplerin çoğalması, kerâmet masallarıyla doldurulmuş kitapların artış göstermesi, türbe yapımının yaygınlaşması, tarikatların çeşitlenerek halk arasında rağbet görmesi bu dönemlere rastlamaktadır. Onun için Müslümanlığın İslâm’dan tamamen farklı bir din olduğunu ayrıca ortaya koyan güçlü kanıtlardan biri olarak evliyâcılık ve kerâmetçilik, aynı zamanda bu yapay dinin iç yüzünü de gözler önüne sermektedir.

————————————————————————————————————————-

[1] Tasavvuftaki evliyâcılık mitolojisini, ilk zahidlerin hayat tarihçeleriyle karıştırmamak gerekir. Çünkü ilk zahidlerin, -tasavvuf dönemi henüz başlatılmadan- yaşadıkları kesindir. Çoğu tabiîn döneminde yaşamış olan bu şahsiyetler, «zuhhâd زُهَّاد» olarak bilindikleri gibi «Ubbâdعُبَّاد » ve «nussâkنُسَّاك » olarak da nitelenmişlerdir.

 

Zâhidâne yaşam tarzına ilişkin en eski eserin, Hz. Hüseyi’in oğlu Ali Zeynulâbidîn (658-710)’e ait «es-Sahîfetu fi’z-Zühd الصحيفة في الزهد» olduğu söylenmektedir. İmamî Şiîlerin ünlü mercilerinden olan Kuleynî (864-941), bu risaleyi el-Kâfi adlı kitabına derç etmiştir. Tasavvuftan önceki zühd dönemine ait en kapsamlı eser ise Abdullah İbn el-Mubarek  عبد الله بن المبارك(181/797)’e aittir. Eserinin adı «Kitabu’z-Zühd ve’r-Reqâiq كتابُ الزهد والرقائق»’dir. Ayrıca Esed b. Musaأسد بن موسي  (750-827) ve İmam Ahmed bin Hanbelأحمد بن حنبل  (780-855)’in «Kitabu’z-Zühdكتاب الزهد » olarak aynı adı taşıyan eserleri de bu konuda kâleme alınmış en eski ve muteber kaynaklardır.

 

İslâm tarihinde zühd döneminden sonra -Tasavvuf dönemi başlamadan- bir ara dönemin daha yaşandığı anlaşılmaktadır. Bu ara dönemde de nispeten mistik bir hayat geçirmiş ünlüleri konu edinen eserler yazılmıştır. Bunların en iyi bilinenleri şunlardır:

 

1) Ebu Saîd b. el-A’râbî أبو سعيد بن الأعرابي  (öl.952), Tabakatu’n-Nussak طبقات النسّاك

 

2) Ebu Bekr Muhammed b. Davud ez-Zahid أبو بكر بن محمد بن داود الزاهد (öl.953) Ahbaru’s-Sufiyye ve’z-Zühd أخبار الصوفية وازهد.  Ancak bu dönemde yazılanların şaibeli olduklarına işaret etmek gerekir.

 

Zahidler dönemini izleyen ilk dönem tasavvufçuluğunun ürünlerine gelince, bunlarda evliyâcılıktan söz edilmiş ise de genelde ünlü sûfîlerin uzlet ve mücâhede ile geçen yaşam tarzlarına daha ağırlık verilmiştir. Şu var ki –çok sonraları ortaya çıkan tarikatçılık döneminde yazılanlar kadar müptezel olmasalar bile- bu eserlerde Kitap ve Sünnetin ruhuna uygunluk aranmamalıdır. Tasvvufçuluğun bu birinci aşamasında kâleme alınmış kaynaklar kısaca şöyle sıralanabilir:

 

1)Ebubekr Muhammed b. İshaq el-Kelabâzî أبو بكر محمد بن إسحاق الكلابازي  (öl. 990), et-Ta’arruf li mezhebi ehli’t-Tasavvuf التصرُّف في مذهب أهل التصوف

 

2)Ebu Abdirrahman es-Sülemî أبو عبد الرحمن السلمي  (öl. 1021), Tabakatu’s-Sufiyye طبقات الصوفية

 

3)Ebu Nuaym el-İsfahanî أبو نعيم الإصفهاني  (öl. 1038), Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakatu’l-Asfiya حلية الأولياء وطبقات الأصفياء

 

4)Ebu’l-Qasim el-Kuşeyrî أبو القاسم عبد الكريم بن هوازن القشيري (öl. 1072), er-Risale fi İlmi’t-Tasavvuf الرسالة في علم التصوُّف

 

5)Eubu’l-Hasan Ali b. Osman el-Hucvîrî أبو الحسن علي بن عثمان الحجوري (öl. 1072), Keşfu’l-Muhcûb كشف المحجوب

 

Mistik figürlerin evliyâ adı altında ilahlaştırılarak, haklarında mitolojik kitapların yazılması daha sonra tarikatçılık hareketlerinin hız kazanmasıyla birlikte başlar. Bunların da ilklerinin adlarını şöyle sıralayabiliriz:

 

1)Hüseyin b. Nasr EL-Cuhenî ابن خميس حسين بن نصر الجهني (öl. 1157), Menakibu’l-Ebrar ve Mehasinu’l-Ahyar مناقب الأبرار ومحاسن الأخيار

 

2)Feridüddin Attar فريد الدين العطار (öl. 1229), Tezkiratu’l-Evliyâ تذكرة الأولياء  (Aslı arşça yazılmıştır)

 

3)Abdullah b. Es’ad el-Yâfi’î عبد الله بن أسعد اليافعي (öl. 1367), Rawzu’r-Reyahîn fî Menakibi’s-Salihîn روض الرياحين في مناقب الصالحين

 

4)Abdurrahman Câmî نور الدين عبد الرحمن الجامي (öl. 1492), Nefehatu’l-Uns min Hadarati’l-Kuds نفحات الأنس في حضرات القدس  (Aslı arşça yazılmıştır)

 

5)Abdulvahhab eş-Şaranî عبد الوهاب الشعراني (öl. 1565), Levakihu’l-Envar fî Tabaqâti’l-Akhyar

 

6)Safiyyudîn Hüseyin b. Ali el-Kâşifî صفي الدين حسين بن علي الكاشفي (öl. 1503), Reşahât Anu’l-Hayat رشحات عين الحياة  (aslı arşça yazılmıştır)

 

7)Muhammed Abdurraûf el-Munavî محمد عبد الرؤوف المناوي (öl. 1622) El-Kevakibu’d-Durriyye fî Teracîmi’s-Sâdâti’s-Sufiyye الكواكب الدرية في تراجم السادات الصوفية

 

 

Son Yazılar

YAZAR HAKKINDA 1945 yılında Muş’ta doğan yazar Feriduddin AYDIN, Hz. Hasan’dan devam eden Haşimî Hanedânı’nın 35’inci kuşağındandır. Ataları 1258 de Moğolların saldırısı üzerine Abbasîlerin başkenti Bağdat’tan göç ederek Siirt’e gelip yerleşmişlerdir. Yazar, asırlar boyu ilimle haşir neşir olan ve nesillerine miras olarak bilgi birikimlerini bırakan ailesinin geleneğine uyarak, -hem Türkçe, hem kendi ana dili olan Arapça-, köklü ve çok yönlü bir eğitim aldı. Multilingual olarak yetişen yazar, aşina olduğu yabancı diller sayesinde ve hayata atıldıktan sonra edindiği deneyimlerle geniş bir ufuk kazanandı. Türkiye’de son yüzyıl içinde din, dil ve ahlakta yaşanan yozlaşma ve çöküş süreçleri üzerine çeşitli araştırmalar yaparak (Arapça ve Türkçe) birçok eser verdi. Bunlardan biri de «TARİKATTA RABITA VE NAKŞİBENDİLİK» adlı çalışmadır. ------------------------------------------ ABOUT THE AUTHOR The writer Feriduddin AYDIN, born in Mush Eastern Turkey in 1945, He is the 35th descended from the Hashemite dynasty, which is continuing from Hasan ben Ali. The ancestors were settled in Siirt by immigrating from Baghdad, the capital of Abbasids upon the attack of the Mongols in 1258. The author has received a good and multi-faceted education in both Turkish and Arabic, each of which is his mother's language according to the tradition of his family, which for centuries inherited knowledge as a heritage. The author has gained a great deal of knowledge thanks to the foreign languages he has mastered as he is multilingual and has benefited from the experiences he has experienced since his life. Has conducted various researches on the impact of collapse and corruption in religion, language and ethics during the last century in Turkey. His works were written in Arabic and Turkish. One of his most famous researches is a work called "The Naqshbandi Method Between Its Past and Its Present", written in Arabic and published on the Internet. ------------------------------------------------- عن المؤلف الكاتب فريد الدين آيدن، وُلِدَ في مدينة موش الواقعة شرقي تركيا في عام 1945، وهو من الطبقة 35 من السلالة الهاشمية الممتدّة من صُلب حسن بن علي. أقامَ أسلافُهُ في مدينة أسعرد الواقعة في جنوبي شرق تركيا اليوم، بعد الهجرة من بغداد، عاصمة العباسيين على أثر هجمات المغول في 1258. وقد تلقى المؤلف تعليما جيدا ومتعدد الأوجه، باللغتين التركية والعربية، يُعدّ كل منهما لغتة الأم بالنسبة له وفقا لتقاليد أسرته التي ورثت منذ قرون المعرفةَ كتراث. اكتسب الكاتب آفاقا واسعة بفضل اللغات الأجنبية التي يُتقنها إذ هو متعدد اللغاتِ كما استفادَ من التجارب التي عاشها طوال حياته. أجرى بحوثا مختلفة حول أثر الانهيار والفساد في الدين واللغة والأخلاق خلال القرن الماضي في تركيا. تمت كتابة أعماله باللغتين العربية والتركية. وأحد أشهر أبحاثه هو عمل يسمى "الطريقة النقشبندية بين ماضيها وحاضرها"، وهو مكتوب باللغة العربية يُنشر على شبكة الإنترنت.