Çok büyük bütçelerin döndüğü futbol pazarının gönüllü figüranlarıdır onlar. Ancak yürekten söylerler marşlarını, şarkılarını.
Küçük gruplar bazı bireyler için sığınak işlevi görmektedir. Sosyoekonomik ve sosyokültürel nedenlerle kendisini toplumda yeterince ifade edemeyen birey taraftar grubunun kimliğinde kimliğini eriterek kendisini, isyanını, duygularını ifade etme yolunu seçebilir. Bugün böyle bir seçim yapanların hikayelerine birazcık dokunalım.
”Okul hayatım bitti.
Defteri çöpe attım.
Mahalleye uğradım.
Tekelden çarşaf aldım.
Bira votka sarmadı.
Ağır bir şey aradım.
Torbacıya rastladım.
10 liralık ot aldım.
Kafayı kırdım yine.
Girmişim triplere.
Gece eve dönünce,
gider koydum pedere.
Peder “ …tir git.” Dedi.
Beni evden def etti.
“Senin gibi bir oğlum
bundan sonra yok.” dedi
Kaldım şimdi ortada.
Çektim gittim bir parka.
Uzanmışım banklara.
Dalmışım rüyalara.
Sevgilim mesaj atmış.
‘Neredesin aşkım?’ yazmış,
Ben umursamayınca,
o da gidip yol almış.
Hiç kimsem yok hayatta;
Kaldım Beşiktaş’ımla.
O siyah beyazına,
canım feda uğruna.
Milletin hep omzunda
manitasının kolu.
Ben de sardım boynuma
Siyah beyaz kaşkolu.” (1)
Mahalle kültürünün de yok olmasıyla birlikte kentin dışlanmış kesimlerinde kendisini hisseden birey için taraftar grupları sosyalleşmenin dışında kimlik bulma yolunda da değer taşımaktadır. Grup normu bu tür gruplarda bireyi tamamı ile kuşatmaktadır. Gruba yeni marşlar kazandırılmalı, efsaneleşmiş marşlar ezbere bilinmeli, kulüp yöneticileriyle temas kurulmalı, mümkünse bütün deplasmanlara gidilmelidir. İnsan vücudu için kan neyse; bu gruplar için de marşlar o derece önemlidir. Marşlar sloganların sistematik hale gelmesiyle kendiliğinden ortaya çıkar ve grup üyelerinin kenetlenmesini sağlar.
”Koş; Başka kollarda coş.
Elbet gün gelecek anlayacaksın;
Bu dünya sahiden boş.
Beni düşünme yok yere.
Olmuşum bir sarhoş
Şimdi deplasman yolundayım.
Kafam hoş
Bu ihanetin sana.
esaretin bana,
sefaletin bize yok ki bir faydası.
Bütün elvedalar sana,
hoşçakallar bana.
Bu yalnızlık bize aşkın kalıntısı.
Yok içimde bir acı.
Buldum ben ilacı;
Harbiden çok zehirmiş.
Sağol torbacı.
Onu unutturdu bana
aldığım tek duman;
sildi tüm izleri,
yok etti aklımdan.” (2),(3)
Sadece tutulan takımın izleri değil; yaşanmamışlıkların kalıntısı bu marşlarda, şarkılarda vücut bulur. Yer yer umutsuzluğun, yorgunluğun, tükenmişliğin izlerini taşıyan marşlar ve şarkılar grupta kendi kimliğini eriten birey için anlaşılma hissini artırır. Böylelikle bu tür gruplardaki bireyler grup bünyesi içindeyken değersizlik hissinden kurtulabilmektedirler.
”Bir kızı çok sevmiştim.
Gitmiştik istemeye
Pahalı bir çikolata,
bir buket çiçek ile.
Takım elbiseyi giyip
atladık bir taksiye.
Başladık gitmeye,
kızın evine…
Hoşgeldiniz fasılları,
nasılsın ayakları.
Sordular benim babama:
‘Ne iş bu delikanlı?
Eryaman’da evi var mı?
Kıyak bir arabası…
Acep mutlu eder mi
bu güzel kızı?’
Babam dedi: ‘ Ne evi var ne de bir arabası.
Çalışmıyor şu an zaten.
Yoktur fazla parası
ama sevmişlerdir madem,
verin artık şu kızı.
Seveni ayırmanın çoktur günahı.’
Annesi atladı hemen,
‘Aşk karın doyurmaz ki.
İki çıplak bir hamamda,
asla oynayamaz ki.
Tribüncüymüş bu;
Bellidir ki serseri.
Bu kızı biz size
hiç vermeyiz ki.’
Babam dedi, ‘Benim oğlum
serseri filan değil,
aslan gibi delikanlı.
Yüreği kalbindedir.
Suç sizde değil,
sizlerden kız isteyenlerdedir.
Bu iş paradan değil,
yürekten gelir.’
Şimdi ne mi yapmaktayım?
Yollara bakmaktayım,
elimdeki sigaramla.
Deplasman yolundayım.
Boğazım kurudukça
ben biramı yudumlarım.
Bana kız vermeyenin
…NA KOYAYIM!
Legend texas çocukları
matiz’dir. Kafaları
başlarında Kaan Dayı.
Yoktur hiç korkuları.
Ölüm gelse ayıramaz
bu delikanlıları.
Damardan almışlardır
bir kez armayı.” (4)
Söylenen marşlarla, şarkılarla yaşanan sorunlar önemsizleştirilir. Böylece grup içinde yaşanılan değerin önemi arttırılır. Çünkü hayatta iş kaybedilmiş olabilir, istenilen evlilik gerçekleşmemiş olabilir, aile ile sorunlar yaşanabilir. Ancak taraftar grubu burada üyesini bağrına basmaktadır. Ve bireyden grup normlarına uymaktan başka hiç bir şey istememektedir. Böylece yaşanan sıkıntılar hem dillendirilmekte, hem önemsizleştirilmek de ve bireye mücadele gücü verilmektedir. Bu mücadele gücüyle birlikte grup üyesi birey hayata karşı biriken öfkesini karşı takıma yansıtır ve rahatlar. Kazanılan bir deplasman maçı ise bireyin başarı duygusunu tatmin edebilmektedir. Ancak bu tür gruplarda her türlü psikolojik durum için bir çözüm vardır. Bazen de aşağıda alıntılanan metinde olduğu gibi umutsuzluk yüceltilmektedir. Böylelikle birey umudu da umutsuzluğu da bu gruplarda bulabilmektedir. Çok büyük bütçelerin döndüğü futbol pazarının gönüllü figüranlarıdır onlar. Ancak yürekten söylerler marşlarını, şarkılarını.
”Demlenirken lamba altında,
birden mesaj geldi.
Dedi ki: ‘Elveda’.
Yıkıldı başıma tüm dünya.
Aldın benliğimi koydun sen mezara.
Sigaramı kırdığım gibi kırdın sen de
Beni, paspas ettin hani.
Aramızda tek fark var idi;
ben çarşafa sen de kefene koydun beni.
Bir yudum suya muhtaç değilim ki
ben gidip dağları barajları aşayım.
Bir yudum sana muhtaçtım ben.
Söyle, hangi adamın mekanını basayım?
Hayata handikaplı başlamamış olabilirim
bazı zengin çocuklar gibi.
Ama hep bir banko sevdiğim olmuştur benim de
delikanlı gibi.
Belki yoktu kıyak arabam,
cebimde çok param,
güzel de bir villam.
Kanlı gözlerim vardı benim,
sana aşkla bakan.
Baktıkça tutuşan.
Hani demiştin ya sen bana:
‘Ayrı dünyanın insanlarıyız
Anlasana.’
Anladım güzelim ben şimdi.
Sen kal bu dünyada.
Ben ise ölümlü dünyaya.
Şimdi bana senden tek kalan;
elimde bir biram, hüzünlü bir sayfam,
keder dolu bu bomboş odam.
Bu gece hayatla inan”
SON KAVGAM. (5)
(1) https://www.youtube.com/watch?v=Y_8lA_F2Ksc
(2) https://www.youtube.com/watch?v=cM3iaBUCndg
(3) https://www.youtube.com/watch?v=R73XlgjwU3U