Medeniyet dediğimiz olgu kümülatif yani birikimli olarak ilerleyen bir olaydır.
Her medeniyet kendisinden önceki medeniyetin yükseldiği en uç noktadan başlar ve bunu devam ettirir. Bu tıpkı bir bayrak yarışı gibi ilerleyen bir süreçtir.
Bu bağlamda Türk tarihimizi düşünecek olursak ecdadımız tarih boyunca 16 devlet kurmuşlardır ve bu devletlerin ilki olan Asya hun devleti ile teşkilatçı yapısı oluşmuş ve bu yapı kendisinden sonraki devletlere devredilerek ilerlemiştir.
Bu devletler aynı kültürün ve aynı teşkilat yapısının ürünü olsalar da hiçbir zaman birbirlerinin devamı değil ancak Türk tarihinin tamamlayıcı parçaları olmuşlardır.
Bir devlet kendisinden önceki devletin devamı olma eğiliminde olsaydı şayet bugün 16 değil tek bir Türk devletinden bahsediyor olurduk.
Devletler zayıflamasından ve çağa ayak uyduramadığından dolayı yıkılır.
Kendisinden önceki devletin devamı olma iddiasıyla ortaya çıkacak olan devletin bu hataları sürdürmesi kaçınılmazdır.
Osmanlı devleti bulunduğu çağın zirve noktasıydı. Fakat onu zirve noktaya taşıyan kendinden önce oluşmuş olan kültür, medeniyet ve teşkilatçı yapıdır.
Osmanlı devleti Selçuklu devletinin bir uç beyliği olarak ortaya çıkmasına rağmen, Anadolu Selçuklu devletinin devamı ya da bir uzantısı olarak kendisini hiçbir zaman görmedi. Nitekim Selçuklu devletinin hataları olmasaydı zaten yıkılmazdı.
Ve yine Osmanlı hiç bir zaman kendinden önceki devletleri inkâr etmediği gibi onların devamı da olmamıştır.
Osmanlıyı bulunduğu çağın zirve noktasına taşıyan, asırlar öncesinden oluşagelen Türk kültürü, medeniyeti ve teşkilatçı yapısıdır.
Osmanlı devleti hiçbir devletin devamı olmadığı gibi Türk tarihinin en büyük parçalarındandır.
Bugün Türkiye cumhuriyeti Osmanlıdan sonra kurulan varis devlet olması hasebiyle mirasa sahiptir fakat bu miras Osmanlı devletinin mirası değil Osmanlının da devraldığı mirastır.
Dolayısıyla Türkiye cumhuriyetimiz Osmanlı devletinin bir devamı olmamakla birlikte Türk tarihinin en önemli parçası ve çağımızdaki temsilcisidir.
Şimdi asli vazifemiz Osmanlıyı reddetmeden Türk tarih ve gelenek hazinesine sahip çıkarak Osmanlıyı yeniden diriltmeye çalışmak değil büyük Türkiye’yi inşa etmektir.
Bu bağlamda diriliş ya da uyanışın yerine yeniden yeşermeyi seçerek kocaman Türk tarihini dar kalıplara sığdırmaya çalışmadan Türk evladının devraldığı hazineyi zenginleştirmek asli vazifemizdir.
Dirilmek ölülere has bir eylem olması hasebiyle şu an için ölülere rahmet okutacak dirilere ihtiyacımız olduğu bir hakikat.
Ünlü yazarımızın da dediği gibi ‘’Öncelikle kavramlarla olan savaşımızı kazanmamız gerekiyor.’’
Bu açıdan binlerce yıllık Türk tarihini bir kenara bırakıp Osmanlı torunu söylemini benimsemek kendi çizdiğimiz dar kutulara kendimizi hapsetmekten başka bir şey değildir.