İnanç hakikattir. O, meşakkatli bir yolculuk sonrası, pejmürde bir insanın yüreğinde köklenen bir ağaca benzer. O ağaç ki, güzel bir söze misal olmuştur. Kökü sabittir. Dalları göktedir.
İnsan, sınırlı bir varlık olmasına karşı onun beklentileri, ümitleri, istekleri, arzuları sınırsızdır. Bu yüzden insan, önünü alamadığı isteklerini gerçekleştirecek, kurtulamadığı korkularını, kaygılarını giderecek insanüstü varlıklara inanma ihtiyacındadır. Ayrıca o, etrafında olup bitenleri, tabiat olaylarını, beklenmedik gelişmeleri, olağanüstülükleri anlamlandırmak istemektedir.
Bir başka ifadeyle; ”Batıl inançlar, bir yönüyle bireylerin temel ihtiyaçlarından olan tutarlı ve işlevsel bir anlam oluşturabilme sisteminin bir ürünü olarak ortaya çıkarlar. Bireyler özellikle yaşamlarıyla ilgili olarak bilimin yanıtlamakta yetersiz kaldığı soruların cevaplarını halk inançları içerisinde bulabilirler. Bundan dolayıdır ki, insanların geleceği tahmin ve kontrol edebilmek adına, düşüncelerinde kurguladıkları teorileri kültürel unsurlarla da harmanlayıp, ritüeller haline dönüştürmeleri batıl inançlara toplumsal bir nitelik kazandırır.” (Ayhan ve Yarar, 2005, s.19).
Hurafe kelimesi “akla ve gerçeğe aykırı düşen aldatıcı söz” anlamına geliyor, ayrıca, uydurulmuş hikaye ve rivayet, bu hikaye ve rivayetleri aktarma ve benimseme tutumunu da ifade ediyor. Batıl inanç ise dinde kesinlikle yeri olmayan, fakat günlük hayatta dinin bir parçasıymış gibi gösterilen ve gerçekte din dışı olan, hatta dinin özüne ters düşen inanç ve uygulamalar olarak tanımlanır. Nazar boncuğundan medet ummak gibi…
Bir insanın batıl inanç taşımasında kişilerin eğitim durumu, statüsü, gelir düzeyi fark etmiyor. İster ücra bir köye gidin ister metropolun merkezine, her yerde halk inançlarının izine rastlarsınız.
Din genel karakter olarak gaibe iman esasını getirmiş, kişilerin mesnetsiz kutsal kabul ettiği cisimlerin kutsallık taşımadıklarını bildirmiştir. İnsanlar ise zamanla kendi dünyasında bir takım cisimlere özel güçler isnat etmiş, onu üstün bir konuma getirmiştir.
Nazar boncuğu, 13 sayısının uğursuz kabul edilmesi, tahtaya vurmak, yıldız kayarken dilek tutmak, merdiven altından geçmenin uğursuz sayılması ve hatta doğum günü pastasına mum dikip dilek tutmak, bunlar gündelik hayatta oldukça yaygın hale gelmiş ve sıklıkla uygulanan halk inançlarından sadece birkaçı. Türbe ziyaretlerinde yapılan bir takım ritüeller, dünyevi ve uhrevi kazanımlar için vahdaniyet prensibine ters düşecek şekilde Allah’tan başkasından medet ummaktır ve günümüzün en büyük inanç problemlerindendir.
İnanç bireysel ve içsel bir deneyim olmakla birlikte, toplumda nesilden nesile geçebilen ve din yerini tutmuş bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. İnanç problemlerinin temelini oluşturan bu hadiseler insanlığın ciddi güncel bir sorunu haline gelmekte. Zira inançta görülen sapmalar ve yanlışlıklar kişilerin davranış biçimlerine yansımaktadır. Düşünce ile amel arasında sıkı ilişkinin bulunduğu bir gerçektir. Gönderilen peygamberler, toplumlarında önce inancın düzeltilmesi faaliyeti başlatmış, tevhidi telkin etmiş, Allah’ın dışında kimseye uluhiyyetin isnat edilemeyeceğini öğretmişlerdir.
İnancın ne denli sarsıldığının pek çok göstergeleri vardır. Kişilerin bu konuda duyarlılığını zamanla yitirdiği bir realitedir. İnanca veda şeklinde bir yapının geliştiği ve maddenin ön plana çıktığı görülmektedir. İnançta temel unsur olan halis niyet, selim kalp, sadık akaidin genel geçerli olarak yaygın olduğunu iddia etmek zor olsa gerek. Milyarlarla ifade edilen dünyanın inanmış insanlarının gerçek müminler mi, yoksa mümin rolü almış, fakat inancında bir takım sorunları olan kimseler mi olduğu endişelidir. İnsanları samimiyetsizlikle suçlamak haliyle yanlış yargı olur. Fakat herkes dinin istediği kalitede mümin ise, muamelelerde görülen anormallikler, zulümler, dürüst olmayan işlerin izahında sorun bulunmaktadır.
Manevi halk inançlarının mahiyetini, geçerli dini esaslara göre incelemeden, ölçmeden yargılamak ve toptan yok saymak haklı bir duruş mudur? Bu gibi sorulara verilecek cevaplar üzerine bina edilecek bir düşünce anlayışı, bizi mesnetsiz bir inanç dünyasından beri kılar.
İnanç her haliyle saf, temiz kalması gereken bir öz. Ve inanç saf kaldığı sürece insan, tutarlı davranmaya ve içindeki cevheri diri tutmaya güç yetirir. Amacım halk inançlarını toptan reddetmek değil. Zaten bu mümkün de değil. Bilakis amaç, inancı temiz ve sağlam temellere oturtmuş bir nesil temennisidir.
Selametle…
Görselin kaynağı; https://pixabay.com/tr/memorial-mumlar-kilise-anmak-alev-2686150/