Biz coğrafyacıların huyu kurusun. Bir şeyi tam öğrenmez her şeyden biraz biraz öğreniriz. Bu nedenle beynimiz bütünü görmeye çok meyilli. Temelde de eğitimimiz insan ve mekân üzerine kurulduğundan insanın mekandaki hareketlerini ve mekanın fiziki ve beşeri zamansal değişimini önceden kestirebiliyoruz.
20-30 yıl içinde zengininden fakirine tüm ülkemizin, 50 yıl içinde de tüm dünyanın gitmek istediği bir yeri anlatacağım size.
Neresi mi orası? Tabi ki köy.
Sanayileşmeyle birlikte ilk büyük metropoller kurulduğunda zenginler şehrin göbeğinde otururdu (Buraya 1. lokasyon diyelim). Sonraları ise şehrin merkezinden uzaklaşmaya başladılar. Geitit komoniti, uydu kent gibi isimler verdiğimiz yerler diğer bilinen ismiyle de Atakent, Vadistanbul gibi yerlere yönelerek şehrin sesinden, kirliliğinden uzaklaşmaya başladılar. Biz şu anda bu aşamadayız. Yani zenginlerimiz buraları tercih ediyor. (2. lokasyon). Bu yerler şehir çemberinin dışına çıkmanın son halkasıydı. Ama hala şehir yerleşkesine dahil olan alandaydılar ve tam olarak o şehirden kurtulamamışlardı.
İki aşamada şehirden uzaklaştık. Şimdi ise iki aşamada köye gideceğiz.
Bizden gelişmiş ülkeler şehir merkezinden uzak ilçe veya merkeze yakın ticari kaygıyla yapılmış köy veya turizm beldelerine yöneldi (3. lokasyon). Bazı ülkeler şu anda bu aşamada. Gürcistan örneği yönelimin gelişmişlik seviyesini daha ifade edeceği için bu örneği vereyim.
Şimdi ise bir sıçrama dönemi daha yaşıyoruz. O da kültürel Lands Page (manzara ekolojisi) diğer bir deyişle de eskiye özlem, kır’a yönelme (4. lokasyon).
Her büyük sıçrayışta da olduğu gibi ara bir dönem bulunur. Ülkemizde de başlayan doğaya dönüş serüveni bu. Ama henüz orta tabakaya gelmedi. Örneğin Ayvalık ünlülerin tercih ettiği bir yer. Ve 3. lokasyon dediğim bölge. Ama tam olarak bu kaçışı temsil etmiyor. Şimdilik ilçelere yönelim var. Arafta dediğim bir noktadalar. Onların da uğrayacağı bir adım daha var. Bir sonraki adım 4. lokasyon yani köy olacak.
Ekolojik tarımın, organik diye normal fiyatının iki üç katına satılan sebze ve meyvelerin, ekoturizmin; doğa yürüyüşlerinin, yayla turizminin nereden çıktığını sanıyorsunuz. Tabi ki doğaya dönüş, eskiye dönüş dürtümüzden kaynaklanmaktadır. Hep deniz-kum-güneş demiyor muyduk. Şimdi ise farklı turizm türlerine yöneliyoruz ki turizm dürtülerimizi ortaya koyan çok güzel bir gösterge. Kapitalizm onu da pazarlamaya başladı haliyle. Kapitalizmden bir adım önde olmak için işte size fırsat. Yol yakınken köyünüze sırtınızı dönmeyin. Merak etmeyin 30 yıl sonra onlar size gelecek.
En yakın örneğinden gidelim mesela. Yüz bine yakın insan işten atıldı. Bir çok meslek sahibi insan da yarın uyandığımda işimden olur muyum korkusunda.
Düşünsenize; şehirdesin ve gidecek hiç bir yerin yok. 1 ay şehirde çalışmasan açlıktan kıvranırsın. Ama köy öyle mi? Suyun bedava kiran bedava, sebzen bedava. Etin sütün bedava… Köyde elinde 10 bin liran olsa hiç harcamayacağından her ay sanki maaşın 10 bin lira geliyormuş gibidir.
O yüzden bir dağcı mantığıyla yaklaşmalısın olaya. Dağcılar tırmanırken bir aksilik sonucu tüm kancaları çıksa bile bir tane çok sağlam kanca yapar. Sora tekrar sağlam bir noktadan başlayabilmek için…
İşte köy de o sağlam kancadır. Varsa bir köyün inan bana çok şanslısın. Git hemen o tarlaları güvene al. Trilyoner dahi olsan bile bunu yap. Dünya hali bu belli olmaz diyerekten… Bir havuz yap mesela tarlaları sulamak için. Ahır yap ne olur olmaz diye. Odunluk, çardak, evini yap…
Ya batarsan..! Şehirde aldığın onca ev arsa ya giderse elinden. Hadi zenginsin fabrikaların market zincirlerin var. Ya batarsan hepsi elinden gitmeyecek mi? Ev arsa bir arz olabilir ama talep yoksa karın doyurmaz. Köyündeki yerini sağlama al sonra gider şehirlerden de arsalar evler alırsın. Ama önce köy sonra dışarı…
Ha! “peki sen ne yapıyorsun, git sen yap o zaman” diyorsanız da cevaplayayım. Mandıra filozofu olup çıktım köyde. Yeni 15 metre küplük sulama havuzumu bitirdim mesela. Seneye ev yapılacak zemininin dolgusunu yaptım. Toprak numunesi. Su numunesi gönderdim. Evin önü ve tarlaları büyütmek için köydeki arsalara göz diktim. Badem agacı türleri, bakla, fasulye gibi bir çok bitkinin ekolojik isteklerine ve vejetatif devrelerine bakıyorum. Meteorolojinin 25 yıllık iklim verilerini inceliyorum. Sulama sistemleri maliyet ve kurulum projelerini çiziyorum. Alabalık, kümes hayvancılığı gibi bir çok sistem kurulumu için gerekli alan ve maliyet hesaplaması yapıyorum. Organik tohumları toplamaya başladım mesela.
Son olarak bir kızılderili atasözü ile bitirelim. Belki bu atasözünün tam mana zamanı gelmedi ama beyaz adamın kızılderililerin yaşamına özendiği noktaya geldik artık.
“Son ağaç kesildiğinde, son balık tutulduğunda, beyaz adam paranın yetmediğini anlayacak.”