İlk kez bir bisiklete ortaokul yıllarında sahip olmuştum. “Pinokyo” denilen ince uzun bir bisikletti. Sıcak bir öğle vakti pek samimi olmadığım ve benden büyük olan mahalleli bir gencin, çok da istekli olmadığım yardımıyla bisiklet sürmeyi öğrenmiştim. Bisikletin sırtından inmemiştim uzun bir süre. Bisiklete bindiğimde bana garip bir cesaret ve özgürlüğün geldiğini daha o yıllarda hissetmiştim. Bu yüzden bir keresinde bir inşaatın önündeki kum tepesinden uçmak istemiş ve başarmıştım. Fakat sağ bacağımında on dikişlik bir yarık sahibi olmuştum. Kaza sonrası babam bisiklet sürmemi bir süre yasaklamıştı.
Kazanın etkisi geçtikten sonra tekrar bisikletime binmeme izin verdiler. İçimdeki özgürlük ve cesaret tekrar başımı döndürünce, bisikletin üzerindeyken ayağa kalkıp iki elimi bırakıverdim. Sevinçle rüzgarı vücudumda hissetmeye çalışırken bir anda ön tekerlek döndü ve aynı bacağımın aynı yerinden tekrar yaralandım. O günü hiç bir zaman unutamam. Bir elimle bisikleti sürüklüyor, bir elimle de sıyırdığım pantolonumun paçasını tutuyordum. Ayağımdan kan sıza sıza eve gelmiştim. Bu olaydan sonra uzun süre babam bisiklete binmeme izin vermedi.
Lise yıllarımda bisiklet macerasına tekrar atıldım. Bu kez dağ bisikleti alınmıştı bana. 18 vites yerli bir bisikletti. Yeniden özgür olmanın tadına varıyordum. Fakat bu hevesim de çok uzun sürmedi. Abim yeni bir işe girince bisikletim onun servisi oldu. Hal böyle olunca kısa süre sonra bisikletimle tur atabilmek için abimden izin alır olmuştum.
Üniversite hayatım boyunca, üniversite yolu bisiklet için gayet uygun olduğu halde nedense bisiklete binmek aklıma gelmedi. Gerçi ablamla beraber gidip geliyor olmamın bunda etkisi çok fazlaydı. Mesleğe başladığımda Alanya’nın yemyeşil bir bölgesinde olmama rağmen yine bisiklet hayatım olmadı. Çünkü yaşadığım yer o kadar tepelik bir yerdi ki, insan çoğu zaman yürümekte bile zorlanıyordu. Bu yüzden orada da bisiklet sürmeyi hiç düşünmedim. Daha sonraki on yıla yakın sürede de nedense bisiklet sürmek istemedim. Tabi bunda çevrenin oldukça payı vardı. Yaşadığım yerler genelde ilçeydi ve müsait bisiklet yolları yoktu. Uygun kültür ve bisiklet için müsait yollar olmayınca yollarda yetişkin olarak bisiklet sürücüleri göremiyorsunuz. Bu da o içinizde yatan bisiklet sürme isteğini uyandıramıyor.
Bursa’ya taşınmamla birlikte sonunda şeytanın bacağını kırdım. Hem daha canlı bir bisiklet kültürü hem de büyük şehirin avantajlarıyla bisiklet yaşamıma geç de olsa dönmeye karar verdim. Bu yüzden bir ikinci el sitesinden bisiklet aldım. Çocukluk heyecanım tekrar sarmıştı beni. Okulum git-gel on beş kilometre olduğu halde okula bisikletle gidip gelmeye başladım. Akşamları Gürsu’yu baştan başa geziyordum. O ilk zamanlardaki özgürlüğü tekrar duymaya başladım içimde. Artık daha profesyonel olarak bisikletleri inceliyor ve araştırıyordum. Bu yüzden kısa süre sonra bisikletimi satıp, bir yarış bisikleti aldım. Tabi bisikletçi aparatlarıyla… Profesyonel havasıyla bisiklete binmek ayrı bir lezzet veriyor insana. Fakat bu işi daha çok ciddiye aldıkça büyük şehirde bisiklet sürmenin göründüğü kadar kolay olmadığını anladım. Maalesef insanlarımız hala iki tekerli araçlara gereken saygıyı göstermiyor, yolların sadece dört tekelerli araçlara ait olduğunu düşünüyorlar. Bu yüzden bisikletlilerin hayatlarını riske atacak şekilde onlara yol hakkı tanımıyor ve acımasız davranıyorlar. Bir şehirde hobi ve sağlık için bisiklet sürenlerin çokluğu o şehrin gelişmişliğinin bir belirtisidir. Bisiklet insanı doğaya yaklaştırır. Bisiklet, arabaların aceleciliğine bir manifestodur. Ayrıntıları yakalamaktır. Bisiklette fıtrata yakın bir şeyler vardır. Bisiklet hem yürümenin hazzını hem de araç kullanmanın konforunu sunar insana. Doğasından uzaklaştırmaz insanı. Her insan bir bisiklet gördüğünde binmek ister. Doğaldır çünkü. Gitmek istediğinizde pedal çevirmeniz gerekir çünkü. Bir insan trafikte bisiklet gördüğünde mutlu olmalıdır. Bu hoşgörüsüzlüğü ve tahammülsüzlüğü anlamak imkansız.
Trafiğin böyle tehditkar olması beni yıldırmıyor. Aksine bisikletle otoyollarda görünmeyi bir görev biliyorum. İnsanlara bisiklet de bir taşıttır mesajını vermek istiyorum. Onlara adeta “Bu alışkanlıktan korkmayın. Hayatınızda bir kere de olsa bir bisiklet deneyimiz kesinlikle olsun.” diyorum.
Resim: http://galeri.uludagsozluk.com/20/pinokyo-bisiklet_22382.jpg