Hayatı, bir avuç dolusu şokun kümülatif etkisinden ibaret olduğunu görmek kolaydır. Sosyal yaşamda neredeyse her şey nadir ama önemli şoklar ve sıçrayışlar tarafından üretilir. Yeryüzünde insan tarafından üretilen en muazzam ürün ise tartışılmaz bir şekilde fikirdir.
“Büyük bir yığının önünde durmaktasın. Uğrayan herkes bir harf bırakmış, uğrayan herkesle beraber bir mana taşınmış. Zihninde biriktikçe yaşamın mürekkebi, kağıda kusmaktan alıkoyamaz olmuşsun!” demişti fikrin babası.
Kağıda diyorum, zira sizlerle paylaştığım yazılarımı önce bir deftere derliyorum. Kağıdı ve mürekkebi hissetmek benim en büyük motivasyon kaynağım.
Bana göre yazar olmak, her ne yazılırsa yazılsın ama aynı zamanda çok iyi bir okuyucu olmayı gerektirir. Çünkü iyi bir okuyucu olmak, nasıl ve ne yazmamız konusunda yol gösterici olmakla beraber ne yazmamamız konusunda da eğitir bizi.
Aslında benim yazma hikayem, okuma hikayem kadar eski. Sizlerle yazma serüvenimi paylaşmak istiyorum…
Henüz 12 yaşında bir çocukken okulda Türkçe öğretmenimin verdiği proje ödevi kapsamında bir hikaye yazacaktım. A4 kağıdına birkaç sayfadan oluşan oldukça basit bir ödevken, benim yapacağım işi ciddiye alıp abartma huyumdan olsa gerek ki, içinde: cinayet, korku ve gerilim unsurlarının barındığı uzunca bir hikaye yazıp kitap formatında öğretmenime teslim ettim. Ortaya çıkardığım eserden oldukça heyecan ve gurur duyuyordum. Hayalim ve beklentim çok büyüktü. Emeğim not için değildi ve karşılığı da bir not olamazdı zaten. Tenkit etmek hususunda hiçbir zaman geri kalmayan öğretmenimden takdir bekliyordum. Sonuç olarak ifadesiz bir surat ve yorumsuz ödevim elime tutuşturuldu. Üzerinde imza ile beraber bir de kötünün iyisi kocaman yazısıyla 70 yazıyordu. Ne takdir, ne tenkit… Yaşadığım hayal kırıklığı ve travma ilerleyen yaşamımda yazılarımı kimseyle paylaşamama sebep oldu, ta ki geçen sene bugüne kadar…
Sıkı bir ‘’Qoshe’’ okuyucusuyken yazarı oldum. Qolumnist’in ilk yazısını paylaştığımda ‘’İnsanlığa Dair’’ dedim. Zira bu konuda söylenecek ne de çok şey vardı…
Bugün, bu yazımla beraber 27. yazımı paylaşıyorum.
Çok yazmak ülküsünde olmadım, fakat bahsedecek çok mesele vardı, hala da var. Belli aralıklarla muhtelif konularda derdimi anlatmaya çalıştım. Aslında ben kendimi eğitmeye çalıştım.
Takdir edilmek ciddi bir motivasyon sağlar, fakat tenkit edilmek bende yine aynı etkiyi yaratıyor. Yazılarıma yapılan yorumları oldukça önemsiyorum. Cüretkar bulunduğumda oldu, ‘’biz de aynı sıkıntıyı yaşamıştık, ne güzel dile getirdin!’’ diyen de oldu. ‘’Şu ifadelerin anlaşılır değil.’’ diyen de oldu, itirazını dile getiren de… Velhasıl, yapılan her yorumu samimiyetle okurken, olumlu ya da olumsuz dönüşler beni mutlu ediyor.
Qolumnist 1 yaşında.
Saygı ve hoşgörü ortamını sağlayan kurucularının, editörlerinin ve burayı bilgi deryasına çeviren tüm yazarlarımızın emeğine sağlık.