Sovyet Devrimi muhalifinden; Köpek Kalbi

“Köpek Kalbi”ni değerlendirmeden önce klişe bir cümle kullanma izni istiyorum; “İyi bir yazar olmak için muhalif olmak gerekir”

Bulgakov, zamanının Sovyetler Birliğinin muhalif yazarlarından birisi. Çatal dilli bir mizah yazarı. İş Bankası Yayınları baskısı olan kitabının arka kapağında, Bulgakov için “Sovyet yazar” tanımlaması yapılmış. Bunun, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemindeki yazarlar için kullanılan ortak bir tabir olduğuna şüphe yok. Ancak bugün, Sovyet çatısı altında yer alan Gürcistan, Estonya, Letonya, Ukrayna, Belarus, Moldova, Rusya gibi ülkeler, edebiyat tarihlerindeki yazarlar için hala aynı tabiri kullanıyorlar mıdır, merak ettim. Bunu merak etme gerekçem ise Bulgakov’un Kiev doğumlu olması. Yani büyük olasılıkla Ukranyalı bir yazar ama İş Bankası Yayınları hala onun için “Sovyet yazar” tanımı kullanmış.

“Köpek Kalbi” Bulgakov’un ilk okuduğum kitabı. Bu kitabı, yazarın diğer bir kitabı olan “Usta ve Margarita” ile birlikte sipariş vermiştim. İkisi arasında ilk okuma tercihimi “Köpek Kalbi”nden yana kullandım. Bu tercihimde “Köpek Kalbi”ni 1925 yılında, “Usta ve Margarita”yı  1968 yılında yazmış olması etkili oldu. Yazarın edebiyatta kat ettiği yolu takip etmek istedim.

“Köpek Kalbi”, Sovyet devriminin ilk yıllarına denk gelen bir eser. 1917 yılındaki devrimden, Lenin’in öldüğü 1924 yılına kadar olan kısmı, devrimin ısınma turları olarak tanımlayabiliriz. Bu dönem, eski Çarlık ile Sovyet devriminin ilk yılları arasındaki geçiş sürecini kapsıyor. Neticede hiçbir devlet ya da toplum bir günde değişmiyor. “Köpek Kalbi” bu dönüşüm ve değişimi görmemizi sağlayan bir eser.

Roman genel çerçevesi ile bir bilim kurgu kitabı sınıflandırılmasına tabi tutulabilir. Ama yazarın esas amacının politik yergi olduğu, romanın arka planı ve hikaye detaylarından belli oluyor. Bir bilim adamının/doktorun, insanları organ nakilleri ile gençleştirme araştırmaları sürecinde giriştiği bir deneyde, bir köpeğin insanlaştığına tanık oluyoruz. Ölü bir insanın beyninden alınan hipofiz bölgesi, bir köpeğe nakledilince, köpek ameliyatta bir süre sonra insansılaşma eğilimleri göstermeye başlıyor. Tüyler dökülüyor, iki ayak üzerinde ilerliyor, konuşuyor ve düşünüyor. Ama mesele insan olması değil, nasıl bir insan olduğu. Bulgakov’un hiciv yeteneği burada devreye giriyor. Köpekten insana dönüşen varlık, rejimin en sadık, örnek vatandaşlarından birisine dönüşüyor. Aslen serseri, ayyaş, çapkın ve sapık, hırsız, görgüsüz ve vasıfsız bir insana dönüşen köpek, rejime sadakat ve ihbarcılık meziyetleri ile kendi yaratıcısı doktoru zor durumda bırakıyor.

Kitabın arka planında ise Sovyet rejimindeki dönüşümlerin izleri olan, Yeterli Beslenme Merkezlerinde yapılan kokmuş yemekleri, Moskova’da kapatılan geleneksel pazarları, ismi değiştirilen sokakları, apartmanlarda, dairelerin ortak kullanımına imkân veren konut yoldaşlığı projesini, küçük esnaf işletmelerinin devletleştirilmesini görüyoruz. Ama Bulgakov bu gelişmeleri olumlu bir çizgi olarak tanımlamıyor. Daha çok bayağılaşmanın, sıradanlaşmanın, tekdüzeliğin eleştirisi olarak ele alıyor.

Kitabın baş karakterlerinden birisi olan doktor Filip Filipoviç proleterlerden ve proleterleşmeden haz etmeyen bir elit. Bunu hikâyenin her sahnesinde görüyoruz. Diğer baş karakter köpek, doktoru ilk gördüğü an onu tanımlıyor; “Tam bir yurttaş, yoldaş değil. Hatta bir beyefendi demek en doğrusu”. Bulgakov’un, köpeğin gözünden yurttaşı, hatta beyefendiliği yoldaşlığın üzerinde tuttuğu bir gerçek.

Bulgakov’un burada, Sovyet rejimi eleştirisi mi, yoksa Sovyet rejiminin insan kalitesi eleştirisi mi yaptığı tartışılabilinir. Neticede her yeni rejim, emekleme döneminin başlarında yalaka, rejime yaranmaya çalışan kişiler tarafından çevrelenir. İnsanlaşan köpek Şarikov da, benzer bir tabloda resmedilmiş Bulgakov tarafından. Ancak bu durum, bence Bulgakov’un rejimin temel ideoloji ile de sorunlu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Zaten Bulgakov’un eserlerinin, sovyetlerde 1930’dan itibaren yasaklanmış olması da bu durumu belgeliyor.

Romanda dikkatimi çeken birkaç hususu dile getirecek olursam, Kiev’de Tıp Fakültesinden mezun olan Bulgakov’un, tıp bilgilerini romanında fazlası ile kullandığını söyleyebiliriz. Ameliyat sahnesindeki teknik bilgi donanımı oldukça iyiydi. Romandaki diğer dikkat çekici husus ise, eserdeki sahne tasarımlarının ve diyalogların bir tiyatro oyunu içinde oldukça uygun olduğuydu. Sanki Bulgakov romanın tiyatroda sahnelenmesini de hedeflemiş gibi göründü bana. Sahnelerin oldukça büyük kısmı sadece doktorun aynı zamanda konut olarak da kullandığı muayenehanede geçiyor.

Oldukça akışkan, mizahi dilli olan eserde, Sovyet dönemine geçiş sürecine ait özel anlam ve tanımların kitabın okunmasını zorlaştırma olasılığı varken, İş Bankası Yayınları, çeviri anlamında ve dip notlar konusunda okuru oldukça rahatlatmış.

“Köpek Kalbi”nin, muhalif bir yazarın, yaratıcı bir eserini okumak ve çarlık rejiminden Sovyet rejimine geçişi gözlemlemek için kaçırılmayacak bir eser olduğunu düşünüyorum.

Son Yazılar

Şehir Plancısı, Gaziantep, evli, iki çocuk, demokrat, aykırı, söz, yazı, anlamak ve anlatmak...