7 yaşında bir çocuk, etrafında bir telaş ve telaşın ortasında bir kız çocuğu. Ülke telaşlı, kent telaşlı, mahalle telaşlı, evinin içi, ana baba telaşlı. Diyorlar ki çocuğa gidiyoruz. “Nereye?” diyor çocuk ”uzaklara” diyorlar. ”Çok uzaklara hem de çok uzaklara, bu kentten, İstanbul’dan uzağa, bu ülkeden, bu iklimden uzağa.” Bir çocuk ne yapar böyle bir durumda? Oyuncak bebeğini alıp sarılır, bu telaştan oyuncaklarıyla kaçmak istercesine sarılır. Çünkü ”Yeniden koşar adım kurulacak yarınlardan” habersizdir çocuk (1). ”Günlerin getirdiği damla damla fırtına”yı yaşamamıştır henüz çocuk (2). Henüz babası ilk bağlamasını hediye etmemiştir, ruhundaki müzik kökleri henüz filiz vermemiştir. Elleri oyuncak bebeğini okşarken uyuyakalır. Uyandırırlar uykudan bir havaalanında. Girmektedir yeni yaşına, ülkesinden uzaklarda.
Gurbet serin esen, geçmeyen bir rüzgar gibidir. Gurbet bulut bulut kaplar gökyüzünü, çocuk gökyüzüne baktığın da mavileri değil, gri bulutları görmektedir artık. Ancak çocuklar çabuk alışır, yeni arkadaşlar, yeni bir ortam. Büyüyordu çocuk, önce bağlama, sonra gitar, gökyüzünden anılardan süzülen notalar. İlk besteler, hayata ilk adımlar, koşmakla yürümek arasında kalışlar. Belki de bu yüzden demiştir şair, ”Yapayalnız büyür bütün çocuklar, anneler yanılmış olmasın sakın” diye (3). Belki de bu hızlı büyümelerdir kalp ağrılarının nedeni. Ondandır ”Kalbim böyle hızlı çarpacak ne vardı?” diye soruşlar (4). Ondan mıdır maziye bakıp iç çekişler?
Ömür, anları biriktirmez, kaçırır insandan anları. Yakalamak olanaksızdır, bir bakar ki insan, soluk alıp verirken tükenmiş yıllar, bir ah etmez mi insan böyle bir duruma? ”Sözüm geçmez sana ey koca dünya, hiç mi bitmez derdin kederin senin?” demez mi insan hiç (5)? Bir bakmışsın çocuksun, bir bakmışsın genç, bir bakmışsın…
Farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden beslenmektedir. ”Kapalı devre kültür”ü savunmayı reddeder ve ”sadece kendi kültürümüzde yaşayarak bir yere varmayız” der. 15 yıldır evine televizyon sokmamaktadır. Tüketim kültüründen elinden geldiğince uzak durmakta, değerleri tüketmeden yaşamak istemektedir. Savunduğu ne tüketimdir, ne de içe dönük bir kültürde yaşamaktır, savunduğu ”insan kalabilmektir”, yaşamın getirdiklerine karşı. Çünkü ”insan” yaşamın getirdiği dalgalara direnmezse, dalgalara kapılıp gidecek, boğulacak, ancak yaşadım sanacaktır kendisini. İnsan kalabilmenin yolu olarak da yaşanan olumsuzluklara alışmamayı gösterir. Der ki ” hala şaşırabilmeliyiz olumsuzluklara, hala bu kadarı da olmaz artık diyebilmeliyiz.”
Çok kültürlülük ”dünyalı” olma gayretini yüklemiştir omuzlarına. Derdi vardır sınırlarla, ötekileştirmeyle, bundandır ”Sınır coğrafya bilmezsin ama çizdirirler sana ayırma çocuk” diye itiraz etmesi (6). Ve ”omuzladığında hayatı, anlaşılamaz dil mi var?” diyerek; farklı kültürden, farklı dilden bütün dostlarını, sevgiyle kucaklar ve selamlar (7). Dost bildiklerinin de kendisi gibi itiraz etmesini istiyordu, bu olan bitene, heyhat; ”Yırtsam atsam şu teni kurumadan dost yarası” diyerek, anlamış ve anlatmıştı dost’un verdiği acıyı(8). Çünkü her insana öğretmiştir hayat, dost olanla dost gibi görünenin farkını.
İşte bitti kısacık hikayemiz, Londra’da yaşar, öğrencilerine değer katar. Tabi bir de kalbinden notaları sağar, ” müzik öğretmeni” Canan SAĞAR…
(1) Albüm: Kalbim, Müzik: Canan SAĞAR, Söz: Dost Ali YAŞAR, Ezgi: Yavrucak, Fono Müzik
(2) Albüm: Kalbim, Müzik: Alp Murat ALPER, Söz: Cemil GÜLÜM, Ezgi: Bir Başka Haziran, Fono Müzik
(3) Albüm: 13, Müzik: Engin SANGUN, Söz: Engin SANGUN, Ezgi: Yalnız Büyür Çocuklar, Anadolu Müzik
(4) Albüm: Kalbim, Müzik: Canan SAĞAR, Söz: Canan SAĞAR, Ezgi: Kalbim, Fono Müzik
(5) Albüm: Kalbim, Müzik: Alp Murat ALPER, Söz: Canan SAĞAR, Ezgi: Yan Koca Dünya, Fono Müzik
(6) Albüm: Kalbim, Müzik: Canan SAĞAR, Söz: Canan SAĞAR, Ezgi: Taş Atma Çocuk, Fono Müzik
(7) Albüm: 13, Müzik: Canan SAĞAR – Murat ÇORAK, Söz: Canan SAĞAR, Ezgi: Rüzgarlarla Dans, Anadolu Müzik
(8) Albüm: Kalbim, Müzik: Canan SAĞAR, Söz: Canan SAĞAR, Ezgi: Dost Yarası, Fono Müzik