Neden Geri Kaldık?

      İslam Dünyası son 500 yılda doğru dürüst bilime katkı yapmış değil. Bunu düzeltmemiz lazım. Türkiye, Amerika ve Avrupa gibi, bilim ile kültüre acil önem vermeli. Yoksa ilerleyemeyiz…”  Bu sözler yakın zamanda Nobel Kimya Ödülü almış büyük bilim adamı Aziz Sancar’a ait. Peki, ne oldu da İslam Dünyası, 500 yıl süren bir karanlığa mahkûm oldu?

6. yüzyılda ortaya çıkan İslam Medeniyeti yavaş yavaş tüm Orta Doğu, İran ve Orta Asya’yı etkilemeye başlamış, bilim ve sanata yeni bir soluk getirmiştir. Büyük Selçuklu Devleti ve Gazneli Devleti gibi Türk Devletlerinin, bilim ve sanata büyük katkıları olmuştur. Selçuklu Devleti zamanında Vezir Nizam’ül-Mülk tarafından kurulan Nizamiye Medreseleri, ülkenin her yerine ulaşarak, bilimin gelişmesi sağlanmıştır. Bu dönemlerde Farabi , İbn-i Sina , Biruni, Er Razi, İbn-i Rüşt gibi kendi alanında, dönemin en büyük bilim adamları yetişmiştir. Doğuda hızla gelişen bilim 13. yüzyılda başlayan Moğol istilaları ile neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. Moğollar, tüm şehirleri yakıp yıkmışlar, Buhara, Semerkant, Bağdat gibi İslam Medeniyeti merkezlerini yok etmişlerdir. Bu çalkantılı yıllarda kurulan Osmanlı Devleti ise İslam Medeniyetine yeni bir soluk aldırmış ancak sürekliliği sağlayamamıştır. Doğu’ya alternatif olarak Batı’da Rönesans ile başlayan bilim ve sanat alanındaki gelişmeler, maalesef bir tek Fatih Sultan Mehmet’in dikkatini çekebilmiştir. Sultan Mehmet, birçok bilim adamının İstanbul’a gelmesini sağlayarak, Rönesans’ın bu topraklarda yeşermesi için çaba göstermiştir. Ancak zamansız ölümü ve devamında gelen sultanların öngörüsüzlüğü sebebiyle bu yenilik hareketleri Avrupa’da gerçekleşmiştir.

Rönesans neden Avrupa’da başladı? Sorunun cevabı, iki kutbun devlet teşkilatlanmasında ki farklarda gizlidir. Osmanlı, merkeziyetçi bir sistemle yönetiliyordu, eyalet sistemi vardı ancak tüm eyaletler sıkı sıkıya İstanbul’a bağlıydı. Ülkenin tek hâkim sınıfı, Osmanlı Ailesiydi ve başka bir gücün oluşmasına iktidar kaygısı yüzünden izin verilmiyordu. Bu yüzden gelişmenin itici gücü olabilecek elit sınıf bir türlü oluşmuyordu. Bu durum Osmanlıda, bir bilim geleneğinin oluşmasını engellemiş, asli unsur olan Türklerin, siyasi ve ekonomik hayatta arka plana itilmesine yol açmıştır. Zamanla bu boşluktan yararlanan azınlıklar, ticaret ve ekonomide çok önemli bir konuma yükselmiştir. Ancak bu azınlıklarda itici bir güç olmayı başaramamışlardır.

Avrupa’da ise; Osmanlının tam aksine bölünmüş yapılar mevcuttu. Bu dağınık yapı, yüzyıllar boyunca Osmanlı karşısında alınan yenilgilerin en büyük sebebi olmuştur. Siyasi birliğini sağlayamayan Avrupa Orduları, daha güçlü ve donanımlı olduğu halde, Haçlı Seferlerinde ağır yenilgiler almışlardır. Bir Haçlı Ordusunda, Macar, Alman, Fransız, Polonya, Venedik gibi birçok devletin askerleri mevcuttu ve buna ek olarak yerel şehir devletlerinden de askerler bu güce iştirak ediyordu. Niğbolu Muharebesi buna en güzel örnektir. Osmanlı bu savaşta, kendisinden iki kat daha kalabalık bir orduyu yenmeyi başarmıştır. Çünkü, Osmanlı Ordusu tek bir komutan tarafından yönetiliyordu ve Haçlılara karşı daha homojen bir yapısı vardı. Tarihin bir cilvesi mi yoksa tesadüfü mü bilinmez ancak bu başarısızlıkların sebebi olan Feodal Yapı, Avrupa’nın bilim ve sanatta sıçrama yapmasını sağlayan yönetim şekli olmuştur. Avrupa bu yapı sayesinde merkeziyetçi bir devlette gerçekleşmesi mümkün olmayan yenilikler geliştirebilmiştir. Hukuk, ekonomi, ticaret ve sanatta büyük atılım gerçekleşmiş, başarılı olan bir şehir devleti, diğerine ilham kaynağı olmuş ve ortaya büyük bir rekabet çıkmıştır. Bu rekabet başarıyı getirmiştir. Merkezi imparatorluklarda olmayan işte bu rekabetçiliktir.

Merkezi İmparatorluklarda yenilik, hâkim yönetici tarafından izin verildiği ölçüde yaşanabilirdi. Feodal Yapı’da ise devlet yöneticileri, kaçınılmaz olarak, yönettikleri az sayıda insandan çok daha verimli faydalanabilme yarışına girmişlerdir. Bu, bir öğretmenin 60 kişilik sınıfta bir öğrenciye ayırdığı zamanla, 10 kişilik sınıfta bir öğrenciye ayırdığı zaman gibidir. Sizce hangi sınıf daha başarılı olmuştur? Küçük devletlerin yönetilmesi daha kolaydır. Yöneticiler bu kolaylıktan doğan haklarını, komşu devletten daha güçlü olmak için kullanmıştır. Ancak en önemlisi; Avrupa, bilimi ve sanatı kurumsal hale getirmiştir. Böylece Avrupa’da bir bilim geleneği oluşmuş ve şimdiki dünya bu gelenek üzerine kurulmuştur.

***

1. Jean-Paul ROUX ; Türklerin Tarihi – Pasifikten Akdeniz’e 2000 yıl (çeviren: Prof. Dr. Aykut Kazancıgil, Lale Arslan , KABALCI YAYINEVİ )

2. Prof. Dr. Erhan AFYONCU ; Sorularla Osmanlı İmparatorluğu (Yeditepe yayınevi, T.C. Kültür ve turizm bakanlığı sertifika no: 16427)

Son Yazılar

Sakarya. 1988 doğumlu. Kocaeli Üniversitesi. Elektrik Mühendisi.