Sekülerizm Kıskacında İnanç

Sosyologların diline ve araştırmalarına pelesenk olmuş sekülerleşme ve modernleşme olguları bize neyi anlatır?

Öncelikle sekülerleşmenin ne olduğunu değil, ne olmadığını ifade etmek isterim.

Sekülerleşme, dinsizleşme değildir.

Sekülerleşme aydınlanma değildir.

Sekülerleşme  laikleşme değildir.

Yadsınamayacak bir gerçek varsa o da şudur ki; sekülerleşme, kutsalın, manevi değer yüklenen olguların konumunu sarsar niteliktedir.

Nietzsche, ”Tanrı öldü” derken, zannediyorum felsefi bir yorumdan ziyade, sosyolojik bir çıkarım yapmış olmalı. Sekülerleşen bir dünyada insanoğlunun Tanrısı öldü mü? Ben insan için ”Tanrı” fikrinin ölemeyeceğini iddia ediyorum. Yerine tanrılaştırılan başka olguların konulacağını düşünenlerdenim.

Sekülerleşme, dini değerleri yıpratan, yoran, değersizleştiren, konumsuzlaştıran bir tavırda anlaşılmakta ve getirisinin gençler için yozlaşmalara sebep olduğu üzerinde durulmakta. Gençliğin kutsal ile ilişkisi, kapsamında yapılan tartışmalar oldukça karamsar. Her yeni neslin, bir önceki nesle göre daha az dindar olduğu ifade edilmekte. Akademik veriler bir yana, toplumda hep şahit olduğumuz tavırlar, kendi dönemlerine kıyasen, gençliğin kutsala olan tutumunu ve değerlerini eleştirmek üzerine kurulu.

Örneğin, yeni nesil, mahsul verimi için yağmur duasına çıkmak yerine, barajlar inşa edip, zirai gelişmeleri kovalamayı tercih ettiğinde, zannedildiği gibi dinsizleşmiyor. Bilhassa, dini hakkettiği yere koyuyor. Meselenin dua kavramına indirgenemeyecek kadar geniş kapsamlı olduğunu da hatırlatmak isterim.

Büyük bir köy haline gelmiş dünyada, günümüz gençleri için kültür ve değer paylaşımı oldukça hareketli. Dünya’ya kendinden önceki nesle göre daha geniş pencereden bakabiliyor, siyasi, sosyal, gelişmeleri daha rahat takip edebiliyor. Bu sayede kendi değerlerini ve kutsalını daha sağlam bir temele oturtabiliyor.

Tüm bu anlatılar çerçevesinde özellikle ilahiyatçıların kendilerine sorması gereken hayati bir soru vardır: Alimler, 12. ve 13. yüzyıl fetvalarıyla, uzay çağının eşiğinde olan dünyanın Müslümanlarına ve onların problemlerine nasıl cevap verecek? Üzülerek söylüyorum, İslam hukukunda tarihsel bakışta kaldığımızı kabul etmezsek, ”Mars’ta bulunan su ile abdest alınır mı?” sorularına muhatap olmaya devam ederiz.   

Gelenekçilik ve modernizm tartışmaları ile yerimizde saymak yerine agnostik bir tavırla zihniyet problemi üzerinde kafa yormazsak, sekülerizm’in getirisinden çok götürüsünü hesaba katar ve günah keçisi ilan etmeye devam ederiz. 

 

Görselin kaynağı: https://pixabay.com/tr/gelenekler-yar%C4%B1%C5%9Flar%C4%B1-din-2101231/

  

 

Son Yazılar

1995 doğumlu. Amasyalı. İlahiyatçı.