BİR
Hayatımın tekrar sıfır noktasındayım. Bu zamana kadar elime geçen fırsat ya da daha iyi bir iş gerçekten olmadı. Denedim olmadı değil; denedim çok iyi oldu. Sonra bir dümen döndü. Başım döndü. Düştüm. Döngüdeyim… Bu döngüye bünyem alıştı artık. Sesimi çıkarmıyorum. Döngü karşısında hızlıca yürümeye başlıyorum. Bazen koşmaya çalışıyorum. Ama beni bir şekilde buluyor. Her defasında daha aşağılara götürüyor beni. Daha derine… Daha karanlığa… Daha sessizliğe… Ne zaman bu döngüye kapılsam etrafımda kimse kalmaz. Bir şekilde kafamın içindeki adamlarla iyi geçinmeye çalışırım ve beynimi yememeye özen gösteririm. Bu bir süreç cümlesi her zaman sığınağımdır. Denizin ortasında demirini fırlatmış bir yük gemisi gibiyim. Üzerimde o kadar yük var ki, ne bir yere gidebiliyorum ne de üzerimdeki yükleri bir yere taşıyabiliyorum. Dalga yiyorum, doymuyorum. Dümenim kırık, yelkenim yok. Rüzgarla aram yok. Boğaza bakmıyorum artık. Sığınacak liman çok ama bir şey yiyesim yok. Bir şekilde yalnızım. Tanrıyı arıyor ellerim. Tutamıyorum kimseyi. Koparamıyorum kendimi bu hayattan, bu zekâdan, bu zihniyetten… Ne zaman zihniyet deseler, aramız kötü oluyor. Ne zaman başka bir şey kovalasam, başka bir yerden döngü ‘merhaba’ diyip boynuma atlıyor. -Boynuma atlayanlara dayanamam- Onu kabul ediyorum. Gel zaman git zaman; zaman geçiyor. Günler geçiyor. Herkesin dediği oluyor. Onlar bir şekilde mutlu ve bir yerlerde düzenle ilgili şeyler yapıyorlar. Toplu konutlar toplanıyor. Hükümet oylanıyor. İnsanlar bir yerlerde devrim yapma peşinde. Fransa’da tiyatrolar sandalyelerle mutlu. Gökyüzü Turgut’u bulmak için aşağı inmenin yolunu bulmaya çalışıyor. Ben aynı. Ben saygı. Ben sorun. Ben tıpkı.
Bir müzik albümü yapmak istiyorum. Çoklu enstrümanlarla bir orkestra şefi olmak istiyorum. Paramı çarçur etmek istemiyorum. İyi şeyler olsun artık.
Bu kadar güzel şey yeter. Bir çamaşır makinesi görünce, ortasında dönen şeye benzetirim kendimi. Olduğum yerde dönüp, içindekileri de döndürüp bir şekilde yıpratıyorum herhalde. Çamaşır makinesi genellikle böyle yapar. Keskin bir kararı vardır. Döner ve süreç biter. Başka bir derdi yoktur. Ama ben öyle değilim. Kendi etrafımda döndüğüm zaman ilk önce başım döner. Sonra kendimi toparladığım zaman aslında hala aynı yerde olduğumu görürüm ve bu biraz canımı sıkar. Sonra kabıma çekilirim. Dinlenirim biraz. Hayatta önemsediğim şeyleri düşünürüm. Yaşım kadar azdır. Az olduğuna ağlarım. Ağladığım zaman yanımda birileri olur. Pek sevmem bunu. Tanrıyı arar dillerim. Uzanırım.
Bazen kendimi uzun bir akarsuya benzetirim. Şehrin, ülkenin dört bir yanına uzanır ayaklarım. Bütün herkese değer sakalım, akışkanlığım, yosun tutmuş göbeğim, sakin ellerim. Şehir ayaklanır, beni buharlaştırmanın yolunu bulur. Bir peygamber yaratılır, beni ikiye yarar. Bu onun mucizesi olur. Benim ise sonum. Biri başlangıç, diğeri ilk… İnsan seçer. Kitap yazar. Gergedan koşar ya da yürür. Bazı gergedanlar rakı içer. Kimisi mahzen şarabı… Mahzen şarabı içenlerle sevişirim. Bazen bana boynuzunu yalatır, koklatır. Severim bu döngüsünü. Herkese yaptırmaz. Utanır. Yürümez. Kilise arar etlerim. Çan bulamam.
İşte buradayım. Başından beri bahsettiğim yerdeyim. İş yerimin kapı girişinde… Burada her sabah durduğumda kafam bulanık bir suya benzer ve anlattıklarım bir bir gözümün önünde canlanır. Düşündükçe su daha çok bulanıklaşır ve içinde boğulmaya başlarım. Bu benim döngüm. Bu benim girdabım. Bu benim yok oluşum. Kurtarıcı sorar zihnim. Kalır duruşum, ayaklarım.
Yorulasım var.
Az konuşasım yok.
Dağılıyorum.