Mitolojik bir hikâyeye göre:
Yaşlandığının farkına varan ve kendini yenilemeye karar veren kartal, sarp yamaçlarda kendine bir kovuk bulur. Artık işe yaramayan gagasını günlerce kayalara vurarak parçalanıp düşmesini sağlar. Yeni oluşan gagasının sertleşmesini bekler. Daha sonra bu güçlü gagayla acılar içinde yaşlanmış pençelerini söker. Eskimiş tüylerini tek tek yolar. Yüz elli gün, yemeden içmeden acılar içinde gerçekleştirdiği bu işlemlerden sonra, yeniden doğmuş gibi gençleşerek uçar yeni yaşamına ve bir otuz yıl daha yaşar.
Toplumlar ve devletlerinde gelişim süreçleri ve zaman içerisinde geçirdikleri evrimlere bakıldığında kartal teorisine tam olarak uyduklarını görebiliriz.
Zamanın değişen şartlarına göre kendini modernize edemeyen değişimlere kendini kapatan ve yenilenme hareketlerine uygun refleksleri veremeyen devletler tarih sahnesinden silinmeye mahkûmdurlar.
Aslında burada asıl önemli olan şey kartalın artık eski gücünü kaybettiğine ve yenilenmeye ihtiyaç duyduğuna karar vermesidir. Yenilenmenin en önemli aşaması budur.
Devletler ve toplumlarda ortaya çıktıkları dönemlerin şartlarına göre oluşturulmuş politikalarını ve kurumlarını zaman içerisinde gelişen şartlara uygun olarak revize etmek zorundadırlar. Fakat bu revizyonu yaparken kendi özünden de kopmamalıdırlar.
Çünkü Kartal kendini yenilemeden önce kartaldır, yeniledikten sonrada.
Türk töresi bağlamında gelişen teşkilatçı yapının binlerce yıldır ayakta durmasının temel noktası da budur.
Türk töresinin oluşmaya başladığı Orta Asya bozkırının kurallarına körü körüne bağlanıp kalsaydık, daha oradan çıkamadan yok olmaya mahkûm olurduk.
Fakat tarihteki 16 büyük Türk devletine baktığımızda, teşkilat yapılarını, kurumlarını, sosyal ve siyasi hayatlarını bulundukları bölgenin şartlarına uydururken Türk töresinde kopmamış ve şanlı Türk tarihi bizlere kadar ulaştırmışlardır.
İşte bugünde toplum ve devlet bazında özüne bağlı kalarak bu yenileşmeyi gerçekleştirebilmemiz şarttır.
Büyük Osmanlı imparatorluğunun son dönemleri bize köhneleşmiş kurumların ve teşkilatların devletin yıkılışını hazırlamada veya hızlandırmada ne denli etkin rol oynadığını göstermiştir.
Türk toplumu Orta Asya bozkırlarından bugüne özünü hep muhafaza etti. Fakat enformasyonun bu kadar geliştiği ve dünyayı avuç içine sığdıran teknolojinin bu denli tavan yaptığı dönem hiç yaşanmadı.
Gelişen ve değişen dünyada toplumlararası etkileşim ve yozlaşma hat safhaya ulaşmışken bize düşen görev bu Türk töresinden ve geleneklerinden ayrılmadan modern dünyaya uyum sağlamaktır.
Bu boyutta bilinçli bir uyum için ilk gereken düşünce yapımızı değiştirmektir.
Tıpkı kartalların yaptığı gibi değişime ilk önce kafadan başlamak gerekir.
‘’Toplumların ön yargılarını değiştirmek atomu parçalamaktan zordur ’’der Einstein.
Bu süreç ne kadar zor olursa olsun mevcudiyetimizin gereği olduğunu unutmamalıyız