İyilerle kötüler ve “Turnusol Trump”

Turnusol kağıdı kimyasal çözeltilerdeki asit ve bazları ayırt etmekte kullanılır; asitle temas ettiğinde kırmızıya, bazla temas ettiğindeyse maviye dönüşür. Bu ayıraçlık işlevi nedeniyle günlük dilimizde yaygın bir benzetme olarak da kullanılır. İnsanların gerçekte hangi düşünce ve eğilimlere sahip olduğunun onlar istemeden de olsa ortaya çıkmasına neden olan olay ve durumları anlatmak için “turnusol kağıdı” nitelemesini kullanırız.

Beyaz Saray’da henüz bir ayını dolduran ABD’nin yeni başkanı Donald Trump da tam bir turnusol kağıdı işlevi görüyor bu aralar. Trump’ın müslümanlara, Meksikalılar’a ve diğer azınlıklara yönelik ayrımcı, hatta düşmanca uygulamaları ülkenin pek çok kentinde düzenlenen gösterilerle protesto ediliyor. Holywood ünlüleri ve demokrat politikacılar da dahil olmak üzere, gösterilere katılan yüzbinlerce beyaz ve hristiyan, yani “makbul” Amerikan vatandaşı “Ben de müslümanım” yazılı pankartlar taşıyor. Günlük hayatlarında müslümanlar ya da Meksikalılar’la belki de hiç işi olmayan bu insanlar, insan hakları ve barış içinde birlikte yaşamak söz konusu olduğunda hemen ayağa kalkıyor ve seslerini yükseltiyor. Konu müslüman haklarına geldiğinde mangalda kül bırakmayan pek çok ülke ve politikacı ise Amerika’da olanları kendi köşelerinde ve başka hesaplar peşinde sessiz sedasız seyrediyor. Yani, “Turnusol Trump” sayesinde gerçekte kimin hangi tarafta yeraldığı, aslında dertlerinin ne olduğu ayan beyan ortaya çıkıyor.

“Dünyada sadece iki tür insan vardır; iyiler ve kötüler; bunun dışındaki bütün ayırımlar yapay ve maksatlıdır”. İlk olarak kimin ne zaman söylediği belli olmayan bu söz, müslümanlara yönelik ayrımcılığı anlatan “My Name is Khan” (“Benim Adım Khan”) adlı filmin 2010 yılında gösterime girmesinden sonra daha yaygın bir şekilde alıntılanır oldu. Trump’ın turnusol kağıdı işlevi görerek ortaya çıkardığı da işte bu; gerçekte kimlerin iyi, kimlerin kötü insanlar olduğu. Başka bir deyişle, bir insanı iyi ya da kötü yapan şeyin, etnik köken, milliyet, din ya da başka etiketler değil, öncelikle ve ancak kendi kişiliği ve kişisel ahlaki değerleri olduğu gerçeği. Bir insan sırf mensup olduğu din nedeniyle iyi olamayacağı gibi, ateist ya da zerdüşt olduğu için de kötü olmaz. Bütün kutsal kitapları ezberlemiş, hayatını ibadete vakfetmiş dahi olsa, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayıracak ahlaki değer, vicdan ve insaniyetten yoksun birine “iyi” demek mümkün olabilir mi?

“Çocuk söylenileni değil, gördüğünü yapar” sözü,  anne-babanın kendileri örnek olmadıkları sürece çocuklarına iyi ve doğrunun ne olduğunu aşılayamayacaklarını ifade eder. Aile terbiyesi denilen de bu olsa gerektir ve sonradan okulda ya da başka çevrelerde edinilebilecek bir şey değildir. Bir insan elbette ki eğitim sürecinde olsun, tabi olduğu  dinin öğretilerini uygulayarak olsun sürekli öğrenir, gelişir; iyi ve doğru olduğuna inandığı yolda ilerler. Ne var ki o yapı ancak temeli sağlamsa ayakta durabilir; o temel de ailede edinilen ahlaki değerler ve insani vicdandır, yani “iyilerden olmak”tır.

13. yüzyılda Anadolu’da yaşamış olan tasavvuf ve halk şairi, Bektaşi derviş ve eren Yunus Emre iyi bir insan olmanın ne demek oldugunu bakın ne güzel anlatıyor:

Bir kez gönül yıktın ise

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil

 

Bir gönülü yaptın ise

Er eteğin tuttun ise

Bir kez hayır ettin ise

Binde bir ise az değil

 

Yol odur ki doğru vara

Göz odur ki Hak’kı göre

Er odur alçakta dura

Yüceden bakan göz değil

 

Erden sana nazar ola

İçin dışın pür nur ola

Beli kurtulmuştan ola

Şol kişi kim gammaz değil

 

Yunus bu sözleri çatar

Sanki balı yağa katar

Halka matahların satar

Yükü gevherdir tuz değil

Son Yazılar

Siyaset bilimi, ekonomi ve edebiyat (Alman Filolojisi) okudu; medya ve iletişim alanında master yaptı. 20 yılı aşkın bir süredir özel sektörde iletişim alanında çalışıyor.