Başlığımız, Prof. Dr. Mehmet Emin Özafşar’ın kaleme aldığı Mihne olayı ve Haşeviye Olgusunu gündeme taşıyan kitabının ismi… Hadis tarihi ile ilgili ciddi bir unsuru özellikle ideoloji, sosyoloji ve tarih ekseninde ciddi bir değerlendirmeye tabi tutuyor Özafşar. Hadisi ele alış biçimi olarak tarihi sürecin nesnesi haline gelen, zalimane bir tutuma maruz kalarak kendisine daha da meşru ve geniş bir zemin bulabilen “hadisçiliğin”, tarih koridorundaki iniş-çıkışlarının gerçekçi bir fotoğrafı çekiliyor kitapta.
Mihne kelimesi “kırbaçla dövmek” yahut “birinin sözlü soruşturması yapılmak suretiyle, ifadesinden hareketle gerçek niyetini tespit etmek” anlamlarına gelmektedir. Umumi manasıyla “mihne” kelimesi, dönemin devlet erkânı tarafından benimsenen “resmi ideoloji”ye karşı çıkan âlimlerin halife tarafından sorguya çekilmesi, gerekli görüldüğü durumlarda hapsedilip işkence edilmesi, gerekli görüldüğü durumlarda öldürülmesi sürecini ifade etmek için kullanılır. Bu anlamda İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Emeviler döneminde Irak valisi Yezid ibn Ömer ibn Hubeyre tarafından dayatılan Kûfe Kadılığını (veya maliye sorumluluğunu), yine Abbasiler döneminde Halife Mansur(754-775) tarafından yapılan kadılık teklifini reddettiği için mihneye maruz kaldığı bilinmektedir. Ve nakledildiğine göre bu işkenceler sonrasında hapiste vefat etmiştir. Aslında Halife Mansur’un kadılık teklifini reddedişi mihneye maruz kalmasının bahanesi yapılmıştır. Rivayetler yakından incelendiğinde asıl sebebin siyasal yönetimin meşruiyeti konusundaki farklı düşüncesi ve meşhur 145 kalkışmasının Basra ayağını yürüten İbrahim bin Abdullah ile yazışarak ona destek vermesi olduğu görülür.
Daha özelde ise “Mihne Olayı” hicri 3. asrın ilk yarısında; Abbasiler döneminde Me’mun (813-833) ile başlayan, Mu’tasım (833-842) ve Vâsık (842-847) dönemlerinde devam eden ve Mütevvekil (847-861) döneminde nihayet bulan “Halku-l Kur’an Fitnesi” olarak da bilinen, bilhassa Ehli hadisten/Hadis ekolünden olan âlimlere “Kur’an’ın mahlûk olduğunu” söylemeleri hususunda uygulanan baskı, zulüm, işkence sürecini ifade eder. Bu süreçte kararlılıkları ve geri adım atmayışlarıyla Ahmed bin Hanbel, Nuaym İbni Hammad, Ebu Yakub el- Buveyti, Ahmed ibn Nasr el- Huzai isimleri öne çıkmıştır. Bu isimlerden Ahmed bin Hanbel dışındaki âlimler bu zorlu süreçte hayatlarını kaybetmişlerdir. Mütevekkil döneminde ise yapılan zulümler nihayet bulmuş, Ehli Hadis bu ağır ve sancılı badireli dönemi büyük bir zafere dönüştürmüştür. Halife tarafından iadeyi itibarda bulunulmuş, bazı âlimler çağrılıp kendilerine birçok hediye takdim edilerek ihsanda bulunulmuştur. Ayrıca hadis ekolünden âlimlere Mutezile ve Cehmiyye’ye cevaplar içeren hadisleri rivayet etmeleri konusunda talimat verilmiştir.
“Haşeviye” kavramı ise Afşar’ın ifade ettiğin göre, “diyar diyar dolaşarak hadis toplayan, topladıkları hadislerin içeriğinden çok, muhtelif türden senetleriyle ilgilenip onları biriktiren, fıkıh, kelam gibi entelektüel alt yapıdan yoksun bulunan ve kalabalık halk yığınlarının etrafında toplandığı, hadis rivayetiyle meşgul olanların geneline verilen ad” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda tüm ehli hadisi kapsamasa bile daha çok ideolojik hadisçilik çizgisine tekabül etmekte olup Hanbeli hadisçilerin aktivist kanadını nitelendirmektedir. Farklı ekoller özellikle Şafii ekolünden bazı hadisçiler de bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Son olarak yazarın amacını içeren önsözde yer alan ve arka kapağa yerleştirilen pasajı kitap hakkında genel bir kanaat hâsıl olması için paylaşmak isterim: “Elinizdeki eser, Mihne olayı ve Haşeviye olgusu arasındaki ilişkiye işaret ederek bu iki fenomenin hadis tarihindeki etkisini irdelemektedir. Mihne olayıyla hadis ve hadisçiliğin sosyal tarihine; Haşeviye olgusuyla da onun ideolojik tarihine vurgu yapılmaktadır. Bu olgu hadis literatürünün mühim bir kısmın teşkil eden biyografi, cerh ve ta’dil, menakıb türü eserlere ciddi katkıda bulunmuş, hadis tarihini de derinden etkilemiş, kitabu’sünne gibi yeni edebi türlere de hayat vermiştir. Bu durum dikkate alınmadan söz konusu eserleri sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek mümkün değildir.”