1 Ocak 2001 tarihi 21. Yüzyıl’ın başladığı tarih olarak kabul ediliyor. O gün doğan çocuklar liseyi bitirip, üniversiteye başlamak üzereler. 21. yüzyılın bu ilk kuşağının devlet yönetiminde veya iş hayatında etkin konumlara gelmesine uzun yıllar var daha. Öte yandan 21. Yüzyıl kuşağının oy verme hakkını elde etmesine az bir zaman kaldı; 2001 doğumlular 2019 itibarıyla, yani önümüzdeki ilk genel seçimlerde oy kullanabilecek. Hatırlayanlar olacaktır; daha önce 21 olan seçme yaşı,1987 yılında yapılan değişiklikle 20’ye,1995 yılında yapılan diğer bir değişiklikle de 18’e indirildi.
Bugünlerde ülke gündemimizin en önemli maddesi olan anayasa değişikligi halen 25 olan milletvekili seçilme yaşının da 18’e indirilmesini öngörüyor. Oy kullanacak yaşa gelen herkes milletvekili de olabilecek bu değişikliğe göre. Osmanlı döneminde yapılmış olan ilk anayasamız (1876) seçilme hakkını 30 yaşını bitirenlere tanımış ve bu durum 2006 yılına kadar geçerli olmuş. O yıl yapılan değişiklik ile seçilme yaşı 25’e indirilmiş. Şimdi de 18’e iniyor. Tabii yakında yapılması beklenen referandumda anayasa değişiklik önerisi kabul edilirse.
Kimileri bu değişikliğe karşı. “Ağır vasıta ehliyeti almasına dahi izin verilmeyenlere yasa yapma yetkisi veriliyor”, “18 yaşında milletvekili, 23 yaşında emekli ol, ömür boyu maaş al” türünden eleştiriler dolaşıyor sosyal medyada. Hukuken kendini temsil etme hakkını henüz elde etmiş, üniversiteye başlama çağındaki bir gencin milleti temsil etme olgunluk ve yeterliliğinde olamayacağını savunanlar var.
TBMM Araştırma Merkezi bir süre önce 186 ülkedeki seçilme yaşlarını araştırmış. Buna göre, aralarında Almanya, Avustralya, Danimarka, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç gibi ülkelerin de bulunduğu 45 ülkede seçilme yaşı 18. Buna karşılık 60 ülkede seçilme yaşı 25, 8 ülkede ise 30.
Seçilme yaşı 18 olan ülkelerin parlamentolarındaki yaş ortalaması nedir bilemiyoruz, ama ara sıra TV’lere yansıyan yabancı parlamento görüntülerinde pek öyle genç yüzler çarpmıyor insanın gözüne. Şahsen bizde de durumun farklı olmayacağını düşünüyorum. Bu değişiklik yürürlüğe girse dahi meclisimizdeki yaş ortalamasının ilk seçimlerde hemen 20’lere düşmesini beklememek gerek. Ancak öğrenim ve kariyer imkanı bulamamış 18 yaşındaki binlerce gencin milletvekili adaylık kuyruğuna gireceğine şüphe yok. Bu işin ağır masrafı ve zorluğu düşünülürse, parti yönetimleri tarafından özel olarak seçilip, desteklenenler dışındakilerin aday olabilmeleri pek mümkün görünmüyor. Bakalım nasıl bir deneyim bekliyor ülkemizi bu konuda.
Bütün bu tartışmaları bir yana, 18 yaş neyi ifade ediyor? Liseden yeni mezun olmuş, imkanları varsa üniversiteye yeni adım atmış genç bir insandan sözediyoruz. Ailesinin desteğiyle yaşayan, öğrenimi dışında herhangi bir sorumluluk almamış bir gençten.
“Gençler düşünebilse, yaşlılar yapabilse” diye bir söz vardır. 30 ya da 40 yaşımızdan 18 yaşımıza baktığımızda gördüklerimiz, 18 yaşımızda görüp hissettiklerimizden çok farklıdır; değişiriz çünkü; sadece bedenen değil, zihnen ve ruhen de değişiriz. Edindiğimiz deneyimler hayatı, insanları ve kendimizi daha iyi tanımamızı sağlar; dünyaya, olaylara ve insanlara bakışımız değişir. Bilgi ve olgunluk yaşla artar diye kesin bir şey söyleyemesek de, hayatın hepimizi farklı yönlerde şekillendirdiği bir gerçek.
“Her yaşın ayrı bir güzelliği var” sözünü “insanın her yaşta ayrı bir dünyası, ayrı bir kişiliği var” diye anlamalı belki de. 1999’da yitirdiğimiz şair Can Yücel yaş aldıkça değişen kişiliklerimizi kendine has esprili üslubuyla bakın ne güzel anlatıyor:
20 YAŞ, 35 YAŞ, 40 YAŞ VE BUGÜNKÜ BEN – CAN YÜCEL
-Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim- diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine …