“Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” sözü bugün neyi ifade ediyor?

Başlıktaki söz “Türk milliyetçiliğinin babası” olarak bilinen sosyolog, yazar ve siyasetçi Ziya Gökalp’e ait. (1876-1924). Genç okurlar için hatırlatalım, “Garp medeniyeti” “Batı uygarlığı” anlamına geliyor.

Ahmet B. Ercilasun 2011 yılında Yeniçağ Gazetesi’nde yayınlanan bir yazısında Gökalp’in bu sözüne atıfta bulunarak şu soruyu soruyor: “Ziya Gökalp üçlemesinden, bugünün “Batı medeniyeti”ni dışlayan milliyetçiliğine nasıl geldik? … Meşrutiyet ve Cumhuriyet yıllarının ilericileri olan Türkçüler nasıl oldu da gerici olarak anılmaya başlandı?…“ Ercilasun bu soruların yanıtını Peyami Safa’nın 1942’de yayınlanan bir makalesinden alıntıyla şöyle veriyor:

’…Millî’, eskiye doğru değil, eskiden bağlarını koparmadan yeniye doğru bir gidiştir… Halis ’millî’ düne ve yarına aynı derecede saygı besler. Kendi kendisi kalmak için düne, yaşamak, değişmek ve donmamak için yarına muhtaçtır. Bunun için ’inkılâpçı’olmayan bir ’millî’ yalancı bir ’millî’dir, çünkü ölüdür.” *

Benim anladığım kadarıyla şöyle diyor Peyami Safa: “Milliyetçilik eskiye saplanıp kalmamak, yenilikçi ve hatta devrimci olmaktır”. Günümüzde kendilerini milliyetçi olarak görenler Peyami Safa’nın bu tanımını  nasıl yorumlar,  Ahmet Ercilasun’un kaygılarını paylaşırlar mı bilinmez, ancak milliyetçilik tanımının tarihten bugüne değişikliklere uğradığı bir gerçek. Öte yandan her kesimin ayrı bir milliyetçilik anlayışı var. Kimisi milliyetçilikten İslamiyet öncesi Türk toplumunun gelenek ve değerlerini anlarken, kimileri için milliyetçilik Türk-İslam sentezi anlamına geliyor. Kendilerini “Atatürk milliyetçisi” olarak gören bir diğer kesim ise yakın tarihimizden hareketle daha farklı bir yorum getiriyor konuya.

Son yıllarda giderek yükselen ve İslam dininden olmayı asıl birleştirici unsur olarak gören ümmetçi yaklaşımı benimseyenler ise her türlü milliyetçiliğe karşılar; milliyetçilik birleştirici değil, ayrıştırıcı bir unsur  onlara göre.

Ümmetçi anlayış gibi milliyetçiliğe dünya ölçeğinde karşı olan, bununla da yetinmeyip, ulusal devlet sınırlarının daha esnek olması hatta kaldırılması gerektiğini savunan bir güç odağı var ki o da uluslararası sermaye. Uluslararası sermaye için milliyetçi bir anlayışla tahkim edilmiş ulusal devletler bir problem; hem içlerine girme anlamında, hem de biraraya getirip yüksek kazançlı ortak işler yaptırma anlamında.

Bazı araştırmacılara göre bugün dünyada yaşanmakta olan bütün savaş ve çatışmaların asıl nedeni uluslararası sermaye ile egemen ulusal devletler arasında yaşanan bu iktidar kavgası. Hemen her ülkede kolları olan çokuluslu büyük şirketler ve finans kuruluşlarının oluşturduğu uluslararası sermaye, doğal olarak hiçbir etnik, dinsel ya da politik hassasiyeti olmayan, sadece daha fazla kazanç ve daha fazla güç saikiyle hareket edip, önüne gelen herşeyi yıkan bir dev gibi. Dünyada kazanç ve kar gördüğü her alana istediği anda ve şekilde girmek, iş yapmak, para kazanmak istiyor. Bunu yaparken de, öncelikleri, hassasiyetleri ve hedefleri farklı olan  egemen ulusal devletlerin kendisine ayak bağı olmasını istemiyor. Millet, ümmet, medeniyet gibi kavramlar, daha çok kazanç ve güç elde etmek icin kullanılmadıkları sürece  hiçbir şey ifade etmiyor uluslararası sermaye için.

Bu noktadan bakıldığında dünyanın süper gücü ABD’nin başına Donald Trump’ın gelmesi uluslararası sermayeyi pek memnun etmiştir muhtemelen. Bir kere Trump’ın kendisi de sermayedar bir patron; kurduğu kabineye atadığı bakanların pek çoğu kendi gibi iş dünyasından geliyor. Gelir gelmez ilk yaptığı işlerden biri Obama’nın yllardır beklettiği büyük çaplı bir petrol boru hattı projesini onaylamak oldu mesela. Dışişleri bakanı olarak atadığı kişinin Rusya ve Putin’le iş bağlantıları epey tartışıldı. Trump’ın “sermaye dolaşsın kazanç bollaşsın, gerisi teferruat” şeklinde bir bakışı olduğunu söyleyebiliriz belki bu anlamda.

Ziya Gökalp’in “Millet – Ümmet – Medeniyet” üçlemesinden ümit ettiği değişim ve gelişmenin ne kadarına ulaşabildiğimiz sorusuna yukarıda ifade edilen büyük pencereden bakıldığında görünen manzara pek de iç açıcı değil gibi. Öte yandan herşeye rağmen etnik, dinsel, sosyal ve politik aidiyetlerin hala belirleyici olduğu bir ülkede, toplumda yaşıyoruz ve maalesef bu aidiyetlerin giderek daha fazla bir biçimde ayrıştırma unsuru olarak kullanıldığına tanık oluyoruz.

 

 

 

(*) Kaynak: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/soz-peyami-safada-20880yy.htm

 

 

Son Yazılar

Siyaset bilimi, ekonomi ve edebiyat (Alman Filolojisi) okudu; medya ve iletişim alanında master yaptı. 20 yılı aşkın bir süredir özel sektörde iletişim alanında çalışıyor.