Soğuk savaşta 3. viraj

Soğuk savaşın ilk adımı olan Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (North Atlantic Treaty Organization ) yani, bilinen adı ile NATO. İlk olarak 1949 da ABD tarafından çevreleme politikası dâhilinde kurulmuştur.

Nükleer silahlardan dolayı soğuk savaş olarak anılan 1945 sonrası dünyanın doğu ve batı blok olma üzere ikiye bölündüğü ve “müttefik olmayan düşmandır” mantığıyla hareket edildiği bir dönemde, ABD’nin Sovyet yayılımcılığını engellemek ve kendi sistemini dünyaya hâkim kılmak için attığı ilk kurumsal adımdır.

Şu anda merkezi 28 üyesinden biri olan Belçika’nın Brüksel kentinde bulunan bu askeri ittifak, dönemin ABD dış işleri bakanı George Marshall’ın, içinde Türkiye’nin de olduğu birçok Avrupa ülkesine, ekonomilerini canlandırmak adına yardım dağıtarak, bu ülkeleri kendi blokuna çekmesiyle başlamıştır.

Türkiye  -SSCB’den gelmesi muhtemel tehdidine karşı güvenliğini düşünerek- ikinci dünya savaşına hiç katılmayan bir ülke olmasına rağmen, batı blokunda yer almayı tercih etmiştir. Marshall yardımlarından sonra Türkiye ile birçok anlaşma yapılmış ancak; bu anlaşmalarla Türkiye’nin kendi güvenliğinden çok ABD’nin güvenliği teminat altına alınmıştır.

Sonuç olarak Türkiye  1952’de NATO’ya üye olarak kabul edilmiştir. Gel gör ki; yapılan bu askeri ittifakın düşman kazanmaktan başka hiçbir faydası olmamıştır. NATO’nun “Üye ülkelerden birine yapılan tecavüz, tamamına yapılmış kabul edilir” olarak geçen 5.maddesi, bir ibare olarak kalmış ve kuruluşundan bu güne kadar ilk defa 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra bir kere uygulanmıştır.

Bu arada savaşa taraf olmayan ülkeler de 3. Dünya ülkesi olarak ilan edilmiştir.1947’de başlayan soğuk savaşın 1962’lerde birinci virajı dönerken tırmanışa geçişi 1991’lere kadar uzanmıştır.1991 aynı zamanda soğuk savaşın bitişi olarak kabul edilmektedir.

Sonradan bakıldığında, 1991 tarihi, soğuk savaşın bitmediğini, bilhâkis soğuk savaşta 2.viraja dönülecek olan, 2001 tarihine kadar ortamın olgunlaşmasına fırsat veren bir kuluçka dönemi olduğu görülecektir.

Soğuk savaş 2001 den sonra yeniden harekete geçmiş ve BOP (Büyük Orta doğu Projesi) ile kendini göstermiştir. ABD’nin orta doğuya tamamiyle sahip olup, küreselleşme adı altında tek güç olma yolunda atılmış bu büyük adım, karşılıksız kalmamış, eski SSCB şimdiki RF(Rusya Federasyonu) ile orta doğu ve Asya’da karşılığını bulmuştur.

Şimdi gelelim kuluçka döneminde, 1996 da kurulan, Şanghay Beşlisi’ne. Çıkış noktasına baktığımızda, üye ülkelerin sınır bölgelerinde askeri güveni sağlamak gibi görünse de, birincil olarak, ABD suretinde batıya karşı alternatif ve etkili blok oluşturmaktır. İkincil olarak ise, dünya nüfusunun 1/4′ünün yaşadığı coğrafyada, en büyük güvenlik tehditleri olarak deklare ettikleri terör, ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla mücadele adı altında bu coğrafyada yaşayan halk ve uygarlıkları dizginlemek.

Beş devlet ile başlayan örgütün tam üye sayısı 2001 de Özbekistan’ın da katılımıyla altıya ulaştı: Rusya, Çin, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Özbekistan. 2001 yılında görüşmeler ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü)’nün kuruluşu ile sonuçlandı.

ABD karşıtı ilk ciddi adım ise, 2005’te atılmıştır. ŞİÖ zirve toplantısında, ABD’ye Orta Asya’daki askeri varlığına son verme çağrısı yapılmıştır. Bunun üzerine, Özbekistan’daki ABD askerleri ülkeyi terk etmişlerdir. Türkiye 2012’de, Şangay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) Diyalog ortağı olarak katıldı. Dünya petrol üretim ve kullanım pazarının yarısından fazlasını elinde bulunduran ve Hindistan, İran, moğolistan, pakistan gözlemci olarak bulunduğu örgüt, ABD ‘ye karşı etkili bir kutup oluşturmaktadır.

Buna karşın Türkiye ŞİÖ’ye katılma isteğini yinelemesi ülkede çıkan olaylara karşı ABD’nin sergilediği tutumunu açıklamaktadır. Rusya “Tek kutuplu dünya kabul edilemez.” derken görünen o ki; soğuk savaşın 3. Virajına girdiğimiz bu dönemde dünyanın yine bloklara ayrılacak olması, diğer ülkelerde çıkan olayların yanı sıra Türkiye’de koparılan gürültünün sebebi olsa gerek.

İş üretmek yerine laf üreten günümüz magazinsel siyasetinden kurtulup, kişisel çıkarlarımızı bir kenara koyup, olayların arka planına baktığımızda, gerçeklerin ne kadar farklı olduğu ortaya çıkacaktır.

Ortada, 1959’daki ilk başvurudan beri bizi yıllardır kapısında süründüren AB ve kurduğu NATO’dan bir fayda görmediğimiz ABD için küreselleşeme ve tekelleşme yolunda artık büyük riskler söz konusudur.

Türkiye gibi bir ülkeyi kaybetmek hatta karşısına almak yerine, eskiden olduğu gibi içeri giremeyen ama kapısından da ayrılmayan, yardımlarına minnettar, iktisadi kalkınma, ekonomik büyüme ve güçlü olma yolunda ne uzayan ne kısalan, her zaman emrine amade bir ülke için; yıpratma çalışmaları, kaos, gerginlik, korku politikaları vb. şeyler sadece bizim ülkemizde değil, karşı blokta yer alma ihtimali olan tüm ülkeler için her zaman geçerli olduğu düşünülen numaralardır.

Tabii yersen?

Soğuk savaşın 3.virajı elbette kolay olmayacak. İçinde sıcak savaşları da barındıracak olan bu savaşta, dünyanın yeni düzeni belli olacak. Türkiye’nin de bu çok kutuplu düzende aktif olarak yerini alması, dünyanın dengesi için kaçınılmazdır. Aksi durumda tek kutuplu zulüm yerini çift kutuplu zulme bırakacaktır.


Resim: http://www.a24.com.tr/abdnin-yurt-disi-savaslari-ve-sonuclari-haberi-40084466h.html?h=50

Son Yazılar

Yaşamak ve Yaşatmak. Biri, Araştırmak ve Öğrenmek. Diğeri, Bilmek ve Yazmak.